Notlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Notlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Kasım 2014 Cuma

Notlar: Asteras Tripolis 2 - 2 Beşiktaş

- Uyuyakaldığım için maçın önemli bir kısmını kaçırdım ancak yine de yazılacaklar var elbette. Bilic'in maç öncesinde dediği gibi gruptan çıkmak adına 1 puan bize yetiyordu, aldık ve çıktık. Mutlu muyuz? Tabi ki hayır. Bu takıma liderlik yakışırdı.

- Atiba hep takımın açıklarını kapatıyor, oyunun her iki yönünde de takımı ayakta tutuyor derdik. Bugün bu gerçeği acı bir şekilde test etmiş olduk. Atiba'nın atılmasıyla oyundan çok düştük. Asteras maçı tek kaleye çevirdi ve 2 de gol buldu. 2 gol harici de çok bastırdılar, bizim adımıza son dakikalar oldukça gergin geçti.

- Oluşturdukları bu baskı sonucu maçı 0-2 kazanmamız sürpriz olurdu. İlk golü bekliyorduk yani. İkinci gol biraz beklenmedik oldu. İleriye koşu yapan oyuncularına çarpıp Cenk'i kontrpiyede bırakan top tam köşeye gitti. O oyuncunun o esnada ofsaytta olmaması, Cenk'in yetişememesi falan hep şans tabi.

- Hava koşullarına bir paragraf açalım. Maçın kalitesini düşürdü, adamların oyunundan pek bir şey götürmedi. Özellikle Atiba'nın atılmasından sonra bunu bir avantaja çeviriyor gibi rahat oynadılar. Beşiktaş bir süredir Atatürk Olimpiyat Stadı'nda oynamadığından bu tip zeminlere olan toleransını kaybetti. İnanılmaz bir yağmur vardı, zemin de o kadar su çekti ki artık topu hızlı sürmek imkansız gibi bir şey oldu futbolcular için. Bu ıslaklık, son dakikalarda kaleye gelen pozisyonlarda ekstra korkuttu. Adamlar kalenin önünde seken şutlar çekiyor, topun nereye gideceği belli değil. O sekmeyle Cenk'in tutması arasında nabız gitti geldi.

- Ba'dan bahsetmeden bir Beşiktaş Notlar'ı kapatamayız. Yine attı yine attı. Nazar değmesin.

- Sonradan oyuna girip Asteras'ın ilk golünü atan Baralles, oyunda kaldığı süre boyunca Pedro Franco'yla çok sert ikili mücadelelere girdi. Hatta Franco'yu çekme, itme, düşürme ve neredeyse yerde üzerine basmaya gidecek kadar hırpaladı. Gönül isterdi ki genç Franco değil de, Bruno Alves-Lugano gibi bir stoper olsun. Baralles'i kurallar dahilinde hadım ederlerdi, genç Franco yapamadı.

- Bu beraberliğin bir de şu boyutu var. Yıllardır dönen ülke puanı muhabbetinde Türkiye'nin hemen bir basamak altında Yunanistan bulunuyor. Biz bu maçı kazansak bizim ülke puanı hanemize 2/takım sayısı yazılacaktı. Şimdi beraberlik sonrası 1/takım sayısı kadar puan almanın yanı sıra onlara da aynı puanı kazandırmış olduk. Bu küçük tırtıklarla önümüze geçmezler umarım.

- Son olarak grupta 9 puanla ikinciyiz. Tottenham da Partizan'ı mağlup edip puanını 11'e çıkardı. Son maç kendilerini İstanbul'da ağırlayacağız. Kazanıp gruptan lider çıkmak güzel hikaye olur. Neden olmasın?

27 Kasım 2014 Perşembe

Notlar: Anderlecht 2 - 0 Galatasaray

- Öncelikle herkese geçmiş olsun diyelim. Türkiye için Şampiyonlar Ligi defteri bugün kapandı.

- Skor 2-0 ama Anderlecht iyi mi oynadı? Hayır. Galatasaray bunu değerlendiremedi desek yeridir. İlk yarının sonunda Real Madrid gibi bir gol attılar. Ortaya açılan topta Praet kafasıyla beklenmedik derecede iyi aktardı topu ortaya, Mbemba da Muslera'nın uzanamayacağı yere vurdu kafayı. Dışarıdan güzel göründü ama bunu çok sık yaptıklarını hiç zannetmiyorum. İlk yarı böyle bitti.  Akabinde ikinci yarı full kapanan bir Anderlecht ve kilidi açamayan Galatasaray seyrettik. Herkesin gözünde canlanmıştır diye düşünüyorum.

- Yazacak çok da bir şey yok aslında her iki takım da kötüydü. Skor biraz aldatıcı. Maç Anderlecht'in hakkı değildi, Galatasaray'ın hiç değildi. 5 maçta alınan 1 puan, bu sezonun özeti adeta. Bu grup sonunculuğu, son yıllardaki keskin yükseliş sonrası havalanan herkesin kendine çeki düzen vermesi adına iyi oldu belki de. Önümüzdeki yıl daha bilinçli daha kendini bilen bir takım olarak geri dönmeleri herkes için hayırlı olacaktır.

- Biraz da oyunculardan bahsedelim. Gollerde faturayı Muslera'ya kesemeyiz. Ancak uzun süredir olduğu gibi bu maç da gol yediği gerçeğini değiştirmiyor. Fiyatının zirve yaptığı dönem geride kaldı, bu saatten sonra satılması halinde daha makul bir fiyatı kabul etmek durumunda Galatasaray. Selçuk İnan'ın itirazdan gelen ikinci sarısı var. Spikerin de söylediği gibi normalde yapacağı iş değil. Baskıdan dolayı çok gergin durumda, hala kötü oynuyor. Kaptanlığı verdiği ağırlığın hakkını vermekte zorlanıyor.

- Prandelli, Telles'te yaptığı şeyi şimdi de Bruma'da uyguluyor. Uzun süre ligde oynatmayıp çat diye Şampiyonlar Ligi'nde ilk 11'e koyuyor. Bunlar genç adamlar, bu tip bir beklentiyi karşılamaları zor. Telles'in savunma zaafları iyice ortaya çıktı, Bruma da bugün bocaladı. Kötü oyuncular değil aslında ama bu oynatmayıp oynatmayıp, en büyük maçta ilk 11 çıkarma deneyi için uygun denekler de değiller. Her iki oyuncu da kaybedilmeye çok yakın.

- Tarık Çamdal'ın kadrodaki en iyi bek olduğundan bahsediyoruz. Diğerlerinin böylesine kötü olması biraz da beklentiyi düşürdü diyebiliriz. Genel tabloya baktığımızda Tarık çok efor sarf ediyor evet fakat skora doğrudan etki eden bir hareketi de olmuyor. Göze batmıyor ancak istenen seviyede olmadığını da görmek lazım.

- Son olarak Burak Yılmaz. Yıllarca arkasında durduğum milli oyuncu için artık olumlu bir şey söylemekte zorlanıyorum. Birebir kaldığı pozisyonda topu üst direğe nişanladı. Schalke'ye o golü atan adamla, bu adam aynı mı? Bir de ofsayt mevzusu var. Bu maç da 3 kez ofsayta düştü. Nasıl aşamıyor bu problemi akıl alır gibi değil. Bütün olayı defans arkasında koşu yapmak olan bir adam ofsayt problemi yaşar mı? O zaman ne numarası kaldı Burak'ın?

6 Kasım 2014 Perşembe

Notlar: Beşiktaş 2 - 1 Partizan

- 4-0'lık deplasman galibiyetinin ardından ligde arka arkaya alınan 2 mağlubiyete takıma olumsuz yansımış ancak hızımızı kesememiş desek doğru olur. Bugün ortaya konulan futbol yine güzeldi. Bu sezon Avrupa Ligi macerasında karşılaşılan bütün rakiplere karşı olduğu gibi bu gece Partizan'a karşı da Avrupa'nın futbol seviyesinde kopmayıp, sahaya istediğini yansıtan bir Beşiktaş seyrettik.

- Sahaya oyun anlamında istediğini yansıttı Beşiktaş ancak sonuca gitmek 4-0'lık maç kadar kolay olmadı. Top hakimiyeti genel olarak bizdeydi, hücum üretkenliği rakip alanda dolaştırılan toplarla sınırlandı. Neyse ki sonradan kilit açıldı.

- Gelelim oyunculara. Önce Gökhan Töre'den bahsedelim. Bu adamda sihirbaz kumaşı var. Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Alexis Sanchez'in Beşiktaş'ı tek başına nasıl zorladığını hatırlayın. Gökhan bugün aynısını Partizan'a karşı yaptı. Partizan'ın tüm savunma hattı Gökhan'ı tutamama sonucunda çekme,indirme vb. hareketlerle sarı kart aldı. Topu ayağına alınca rakibe vermiyor. Ara sıra kendi ayağına dolaştırdığı oluyor ama eğer günündeyse ondan top alabilene helal olsun. Partizan ceza sahası içinde oldukça kalabalık bir pozisyonda yine aralardan kaçarken çelmeyi yedi, penaltı kararı doğru bunu da yazalım.

- Demba Ba. Ne kadar hasret kalmışız böyle bir forvete. Düşünüyorum hatırlamıyorum böylesine güven veren bir santrafor. Penaltıda kaleciyi ters köşeye yatırdı. İkinci gol pozisyonunda da yine mükemmel bir vuruş yaptı. Football Manager oyunlarında Finishing diye bir özellik vardır ya hani, Demba Ba'da o fazlasıyla var. Çok düzgün bitiriyor pozisyonları, hiç polemiğe girmiyor köşeye yolluyor topu. Kaliteyi her an hissettiriyor.

- Necip Uysal'ın sağ bek başlamaması gerektiğini burada 5-6 yazıda yazmıştım. Nihayet bugün gerçek oldu ve İsmail'i gördük sağ bekte. Ters ayaklı olduğu için hücumda orta açarken soluna alıyor ve bu noktada vakit kaybı oluyor ama sağ bekten hücum katkısı nedir unutmuştuk. Belki de bundan kaynaklı olarak İsmail'in oyunu gözüme hoş geldi. Demba Ba'ya tehlikeli olabileceği yerlerde birkaç top attı. Dediğim gibi o taraftan ortaya bir top atıldığını görmek bile olumlu bir gelişme.

- Fenerbahçe maçında omzunda doku zedelenmesi olan Tolga bugün sahada yoktu. Yerine Beşiktaş formasıyla görmeyi özlediğim isimlerden Cenk vardı. Yediği gol pozisyonuna kadar doğru düzgün top gelmedi ona. Yediği golde ise atlamadı, yattı ama uçmadı. Topun gelişini göremedi diye düşünüyorum. 90+4'te bir frikik çıkarmışlığı var, herkes açsın izlesin. Cenk'i hep beğenirdim, hala da beğeniyorum.

- 90+4'teki frikik pozisyonunda Cenk kurtardı ancak top Cenk'in 3 metre önüne düştü. Partizanlı oyuncu koşup gelişine vurdu ancak üst direğin içine nişanladı. Quaresma döneminde oynadığımız Dinamo Kiev maçının sonu aklıma geldi. Onun yarısı kadar bile atraksiyon olmadı ama yine de bu gece de son saniyede nabzımız 150'ye vurdu.

- Kısa kısa diğer oyunculardan bahsedelim. Oğuzhan Özyakup, Gökhan kadar göze hitap eden bir oyun oynamıyor belki ama takımın beyni olma görevini etrafa çok da hissettirmeden üstleniyor. Bu gece o çıkıp Sosa girince Beşiktaş anında bocalamaya başladı. Kenardan defansif anlayışa dönülmesi için direktif de gelmiş olabilir tabi. Sosa da bonservisini aldığımızdan beri hiç bir gelişme göstermedi. Ba'ya öyle paslar atsın ki sonucu direk değiştirsin istiyorum, en azından bu potansiyeli onda görüyorum, bu anlamda henüz beklentimi karşılamış değil. Olcay Şahan'ın morali bozuktu. Fenerbahçe maçında yediği kırmızı karttan dolayı olabilir. Beşiktaş'ta 3. sezonunu geçiriyor, ne bir sakatlık ne de bir kart cezası vardı. 3 yıldır tüm lig maçlarında istisnasız forma giymişti. Beşiktaş kariyerinde ilk kez böyle bir şey yaşadı, bugün sahada kafa anlamında çok olmaması belki de ondandı.

- Grupta durum ise Tottenham ve biz 8 puanla tepedeyiz. Tottenham Asteras'a acımadı ve bizleri de rahatlattı.

3 Kasım 2014 Pazartesi

Notlar: Beşiktaş 0 - 2 Fenerbahçe

- Derbi şanssızlığımızı kıramadığımız bir maçı daha geride bıraktık. Skor tabelasında 0-2 yazıyor olabilir ancak sahadaki oyun anlamında iki tarafın da birbirine keskin bir üstünlüğü yoktu. Olcay Şahan'ın kırmızı kartı Beşiktaş'ı bitirdi diyebiliriz.

- 3. dakikada yenilen golde oklar maalesef yine aynı isme çevriliyor: Necip Uysal. Pozisyonda Alper Potuk'u tutamadı ve ortaya çevrilen topta Emenike'nin golü geldi. Geçtiğimiz hafta Kayseri Erciyesspor maçında da aynı bu tip adam tutamama,kaçırma vakalarını izlemiştik Beşiktaş'ın sağında. Ne yazık ki bildiğimiz ve görebildiğimiz bu zaaf, rakip tarafından kolayca değerlendirildi.

- Beşiktaş oyundan hiç düşmedi bunu belirtelim. Maçın kırılma anı Olcay'a gösterilen kırmızı kart oldu. İkinci sarı kart pozisyonu tamamen hakemin takdirine kalmış bir pozisyondu. Olcay, Emre'yi düşürdü, Emre de kart-kart diyerek hakemin üzerinde baskı kurdu akabinde ikinci sarı ve kırmızı geldi. Slaven Bilic'in de dediği gibi derbi maçında gösterilecek bir kart olduğunu düşünmüyorum. O pozisyonda Olcay'ın sarısı olmasa, sarı verebilirdi ancak sarısı olan bir oyuncuyu derbide oyundan atmak için bundan fazlası gerekir.

- Hem Gökhan Töre hem de Olcay'ın yokluğunda Beşiktaş Sosa diye bağırıyordu adeta. İkinci yarının başlamasıyla Sosa oyuna dahil oldu ancak çare olamadı. Sonradan fark yaratabilen isimlerden Mustafa da oyuna girdi ancak o da çare olmadı. 10 kişi kalmanın verdiği dezavantaj oyuncuları ekstra yordu desek yeridir. Gökhan'ın yokluğunda Kerim ilk 11'deydi. Çok efor sarf etti, kaleciden top almaya geldiği bile oldu. Biraz da tecrübesizlikten kaynaklı maç içerisinde kaybolmalar yaşadı. Fizik olarak da zayıf kalınca Fenerbahçe karşısında üretken olmasını beklemek biraz hayal oldu.

- Beşiktaş oyundan düşmedi dedik ancak Fenerbahçe'nin net pozisyonu daha fazlaydı bunu da belirtelim. Emenike'nin birebirde fena harcadığı bir pozisyon var. Topu sürmeyi beceremedi ve Tolga'ya taktı diyebiliriz. Galatasaray maçında da bunun benzeri bir pozisyonu harcamıştı.

- İlk yarıda Emenike'nin ve Caner'in arka arkaya şutlarında Tolga kurtarış yaptı ancak omzuna bir şeyler oldu. Devam edemeyeceğini düşünürken 90 dakikayı çıkardı, umarım maç sonrası ciddi bir şeyi çıkmaz. Geçenlerde Rıdvan Dilmen demişti: Tolga'nın artık maç kurtarması lazım diye. Bu maç bunu başarabilir miydi? Zor. Ama Beşiktaş bunun eksikliğini yavaş yavaş hissetmeye başladı.

- İkinci golde Motta'nın hatası büyük. Kuyt topu ayağından aldı, atağı başlattı. Ortaya açılan topta Sow affetmedi. Sow, Beşiktaş'a neredeyse her maç gol atıyor. Bu maç da boş geçmedi.

- Biraz da hakemden bahsedelim. Yüzde yüz penaltı pozisyonunu kaçırdı. Kale arkasındaki hakem ne işe yarıyor sorusu bir kez daha akıllara geldi:
- Kırmızı kart sonrası maçın hakimiyetini devamlı gösterdiği kartlarla sağlamaya çalıştı. Meireles'e neden kart verilmedi sormak lazım:
- Emre Belözoğlu, Slaven Bilic'e küfür ediyor. Slaven Bilic'in 'Neden bu kelimeyi kullandın?' cevabının üzerine 'Ne istersem söylerim, sen kimsin?' diyor. Emre, Bilic'ten sonra Beşiktaşlı yöneticilerle de tartışıyor. Hakemlere bağırıp sahada istediği rakip oyuncuya kart verdirtiyor. Ortalık karıştığına hemen arbedenin ortasında o var. İttiriyor, küfür ediyor, gazlıyor, kızıştırıyor. Futbolun da bir etiği var, Atatürk'ün 'Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim' diye bir sözü var. Emre'nin bunların hiç birinin içinde yeri yok.

26 Ekim 2014 Pazar

Notlar: Real Madrid 3 - 1 Barcelona

- Bugün maç tercihimi Real Madrid - Barcelona'dan yana kullandım. Ara sıra Fenerbahçe maçına da baktım ama orada olup bitenden pek haberim olduğunu söyleyemem. Penaltı pozisyonlarında kafayı oraya çevirdim, gördüğüm kadarıyla ikinci penaltı doğru ancak birincisini bilemiyorum.

- El Clasico'ya gelecek olursak Real Madrid'in sonuna kadar hak ettiği bir maçtı. Anlam veremediğim bir şekilde hızlı hücumlardaki gereksiz ekstra pas çabasına giren Madrid hücum oyuncuları yüzünden skor tabelasında 5 yerine 3 yazıyor. Barcelona hızlı başlayıp 4. dakikada Neymar'la golü buldu ama maçın genelinde kötü oynadıklarını belirtelim. Neymar'ın şutu çekmeden önce topu çekişinden gol olacağını anlamıştık. Casillas'ın yapabileceği bir şey yoktu.

- Barcelona'da Lionel Messi'nin en kötü El Clasico performanslarından birini izledik. Delici top sürmeleri yapamamasının yanı sıra basit pas hataları da yaptı. Onun bu durumda olması da Barcelona'nın sonu oldu. Aylardır maça çıkmayan Luis Suarez de ilk 11 başladı. Maç eksiği hissedildi, ikinci yarı tercih edilmesi daha doğru olurdu belki de.

- Barcelona adına en olumlu konuşacağım isim Jeremy Mathieu. Takımın en çok çabalayan ismiydi. Onun etkinliği aklımda kaldı, Dani Alves'in kanadında neler oldu hatırlamıyorum bile. Topu ileriye taşıma anlamında çok yetenekli bir isim, ayrıca defansif yönü de oldukça kuvvetli. Bir tane de inanılmaz şut çıkardı ama Casillas izin vermedi. Barcelona adına çok değerli bir kazanım.

- Barcelona'nın gol yememezlik serisine son veren penaltıda Pique amatörce davrandı. Yere yatarak ortayı engelleme girişiminde kolunu açmak ondan hiç beklemeyeceğimiz bir hataydı. Yüzde yüz doğru bir penaltı sonrası Ronaldo da Barcelona'nın unvanına son verdi.

- Ronaldo demişken onun da maçta pek etkin olmadığını söyleyelim. Tüm hücumlarda alıştığımız deparları elbette vardı ama ağırlığını koyamadı. Her geçen dakika daha kötüye giden Barcelona karşısında işi bitirmek onun işiydi. Yapabildiğini söylemek zor.

- Fizikli Luis Suarez karşısında Pepe-Ramos gibi güç anlamında marka olmuş isimler en yerinde tercihlerdi. Pepe bir de çok temiz kafa golü attı. Oyun yapısı itibariyle sert oynuyor ancak eskiye kıyasla daha temkinli gibi. Hakemler de onun adam indirmesine karşı daha toleranslı. Barcelonalı oyuncuların onunla birebir oynarken yere düşme politikası artık işlemez gibi görünüyor.

- Marcelo Real Madrid adına çok çabalayan isimlerdendi. Hücum yönü çok kuvvetli bir sol bek. Sol açık gibi oynuyor ama defansif anlamda da açık vermiyor. Çok değerli bir isim olduğunu bir daha gördük. Bale'in yokluğunda Isco da görev aldığı kanatta başarılıydı. Bir kaç çalım denemesinde arka arkaya başarısız olduktan sonra batırıyor yorumlarına başlasak da 3. golde Iniesta'nın hediyesini geri çevirmedi ve golle sonuçlanacak atağın topunu kapmayı başardı. 

- Bahsettiğim golde Isco'nun kaptığı top sonrasında Real Madrid'in çok akıllı ve hızlı bir paslaşması var. James'in bitirici pası ve Benzema'dan tam köşeye bir şutla 3. golün tamamlanışı seyrettik. Kroos ve Modric'i hücum anlamında pek göremedik desek yeridir.

- Özetle Barcelona'nın oldukça kötü oynadığı bir El Clasico sonucu hak edilmiş Real Madrid galibiyetini seyrettik. 8 maçta 0 gol yiyen Barcelona'nın rekorundan bahsediyorduk ama an itibariyle 9 maçta 33 gol atan bir Real Madrid var. 16'sında imzası olan Ronaldo var. Tarihe tanıklık etmek adına bu rakamların da takibinde kalalım.

24 Ekim 2014 Cuma

Notlar: Partizan 0 - 4 Beşiktaş

- İşte Beşiktaş bu ! diyebileceğimiz bir maçı geride bıraktık. Sahanın tek hakimi Beşiktaş, sanki İnönü'de oynar gibi futbolunu kabul ettiren Beşiktaş ve akabinde gelen 0-4'lük skor. Uzun zamandır böyle bir maç seyretmemiştik. Kazanma motivasyonu çok yüksek bu takımın. Durumu özel yapan ise egolardan, çirkeflikten uzak, arkadaş grubu gibi bir ekip oynuyor sahada. Geçtiğimiz sezonun ana parçaları kaybetmeden bugünlere gelmek, oyuncuların artık beraber oynamaya iyiden iyiye alışmasını sağladı ve bu sezon itibariyle meyvelerini topluyoruz. Genç bir kadro, dinamik bir kadro, saha içinde sürekli yardımlaşan, birbirine destek olan bir kadro. Bireysel yetenekler; takım olgusunun önüne geçmeden, taktik çerçevesinin dışına çıkmadan ve göze hoş gelecek şekilde ortaya konuyor. Slaven Bilic hoca çok değerli bir teknik adam, oyuncu kadrosu bizleri heyecanlandırıyor. Bugün oynanan futbol ve alınan skor tek kelimeyle mükemmel.

- İlk yarı sahada tam bir Gökhan Töre fırtınası vardı. Her fırsatta özlediğimi dile getirdiğim Quaresma etkisini görüyoruz Gökhan'dan. Tek başına yaratıyor, tek başına deliyor. Müthiş top hakimiyeti karşısında Partizan defansları çaresizdi. Gökhan'ın iyi oynayıp oynamayacağını maçın ilk 10 dakikası anlıyorsunuz. Zaman zaman aldığı topları öylesine mahveder ki bizleri ekran başında delirtir ama diğer yandan öyle bir adam ki oynadığında sahada iyi günündeki Quaresma var sanırsınız. Bugün sağdan top aldığı her pozisyon Partizan'ı sıkıntıya soktu, yine kendi yarattığı pozisyonda direkten dönen bir de topu var. İkinci yarı sol kanata geçti, Ba'nın pasında golü bulmasıyla oyununu taçlandırdı diyebiliriz. Kısa ve hızlı adımlara dayanan koşusu üzerine çevik fiziğiyle topla ani manevralar yapabiliyor. Eğer günündeyse bu manevralar rakip için öldürücü oluyor. 64'te çıkana kadar Partizan'ı perişan etti. 

- Olcay Şahan'ın bulunduğu sol kanat ilk yarı pasif kaldı. Gökhan tek başına sağdan ordu gibi geldiği için solu bizler de unuttuk diyebiliriz. Olcay da öyle bir adam ki, ortalarda görünmediği bir maç bile olsa ikinci golde yaptığı gibi gollük pası verebiliyor. O ana kadar oyundan düşmüş sanıyorsunuz ama artık varlığı tehlike bir oyuncu haline geldi. Bunu biz biliyorduk, Sırplar bilemedi. Üçüncü golde de assist öncesi pası veren Olcay. Çok enteresandır ki bu maç 90 dakika oynadı. Maç notlarını yazarken hep değiniyorum; Bilic istisnasız her maçın ikinci yarısında onu oyundan çıkarıyordu, bu maç çıkarmadı.

- Ba'ya nazar değmesin. Böylesine komple bir forvet oyuncumuz olmayalı baya olmuştu. Şu an ligimizin de en iyi forveti konumunda. Gol vuruşlarındaki netlik güven veriyor. Bu adamın paslarına, şutlarına, pozisyon almasına, saha görüşüne Premier Lig kalitesi sinmiş. Attığı golde tertemiz bir vuruş yaptı. Gökhan'a yaptığı assist de çok klastı. Tam Partizan defansları arasına, tam Gökhan'ın kısa-hızlı adımlarına iş yaptıracak şekilde.

- İlk golü kaydeden Veli'ye de değinelim. Beşiktaş'a geldiğinden beri neredeyse her maç bu tip uzaktan şutları dener, yılda 2-3 tane de sokar. Bugün onlardan birine denk geldik. Topa öyle güzel vurdu ki ölü yaprak diye tabir edilen vuruşun bir tık altı klasındaydı. Kaleciyi yerine sabitledi. Beşiktaş'ın maç fark etmeden her maç en çok efor sarf eden ismi olan Veli'nin böyle goller kaydetmesi onun hak ettiğini alıyormuş gibi hissetmemi sağlıyor. Gol haricinde Partizan hücumlarını en çok engelleyen isim de Veli'ydi. Duvar gibi savunma yaptı. Partneri Atiba'nın 2 sezondur öyle bir futbolu var ki, seviyeyi kendi belirledi, ilk geldiğinde mest olduğumuz performanslar artık onun için standart haline geldi. Sahada her işi yapıyor, takımın bütün açıklarını kapatıyor desek yanlış olmaz.

- Beşiktaş hücum dinamosunun orta dişlisi Oğuzhan da bugün iyiydi. Oğuzhan'ın olayı yaratıcılığı ve futbol IQ'su. Orta sahanın ilerisinde akışta inanılmaz kritik bir yeri var. Gökhan'la sık sık al-ver yapıyorlar, beraber 10'larca maça çıkmanın getirdiği avantajla o al-ver'lerin, o nereye koşacağını ne yapacağını tahmin etmelerin etkinliğini ikiye katlıyorlar. Bu bahsettiğim organizasyona Olcay'ı da dahil edelim tabi ki, Beşiktaş'ta forvet arkası bu üçlü dinamoya emanet.

- Pedro Franco - Tomas Sivok ikilisinden vazgeçilmemesine çok seviniyorum. Pedro Franco 91 doğumlu yani 23 yaşında. Sanki Sivok'un tecrübesinin aynısından ona da aktarmışlar gibi soğukkanlı oynuyor. Partizan'ın Veli duvarını aştığı pozisyonlarda devrede o vardı. Onu takıma kazandırdığı için Önder Özen'e buradan bir kez daha teşekkürler. Sivok, artık Beşiktaş'ın çocuğu zaten. İkisi yan yana gelince güven veriyorlar. Tıpkı Atiba-Veli gibi. Ligde yabancı kontenjanından dolayı oynamaları mümkün değil, neyse ki Ersan Gülüm'e sahibiz.

- Beklere gelelim. Ramon Motta'yı da artık inanılmaz benimsedim. İşin defans anlamında çok başarılı bir oyuncu ve en beğendiğim özelliklerinden biri, kaybettiği topu almak için inanılmaz çaba harcıyor. Bugün uyuşuk Partizan hücum hattına top verdikçe gitti ayaklarından geri aldı. Ona verilen sarı kart da doğru değildi. Partizanlı oyuncu yavaşlayıp, Motta'yı kendine çarptırmaya çalıştı. Motta adamın formasının tozunu alırcasına hafif bir temas yaptı, oyuncu anında yere bıraktı kendini. Yanlış karar. 

Serdar Kurtuluş'un sakatlığı üzerine Necip Uysal'ın oynatılacağını tahmin etmiş ve onun yerine İsmail'in oynatılması gerektiğini söylemiştim. Bugünkü maç iyi bir referans değildi çünkü beklere hücum anlamında ihtiyaç olmadı. Necip de defansif yönü kuvvetli olduğu için iyiydi. Necip ortada oynayınca faydalı bir isim. Sağ bek onun yeri değil, bir tane aralardan kaçıp bindirmesi oldu ama bindirme yapmak onun işi değil. Oyun tarzı da bilindiği üzere çok sert, zaman zaman beni tedirgin ediyor. İsmail en azından bir kez denenmeli. İsmail'in de bizi delirttiği çok maç var ama o ve Necip'i sağ bekte kıyaslamak için bir kez de olsa izlemek istiyorum. Serdar Kurtuluş transferi Necip'in burada oynamamasına karar verildikten sonra yapılmıştı.

- Maç 4-0'a gelince değişikliklerin geleceği belliydi. Ben her maç olduğu gibi Olcay'ı bekliyordum ama tercih ondan yana olmadı. Oyuna girecek isimler için heyecanlıydım. Çünkü 4-0'lık maçta oyuna girmek baskıyı da hafifleteceği için kendilerini daha iyi gösterebilirler diye düşünüyordum. Kerim Frei ve Cenk Tosun oynama-kendini kanıtlama motivasyonu çok yüksek futbolcular. Kerim'in biraz daha vakti var gibi görünüyor. Sosa'nın ve Mustafa'nın sakat olduğu bu dönem yine şans buluyor ama ileride onun için daha zor olacaktır. Ortaya bir şeyler koyma çabası var, topu ayağına aldığında o da tıpkı Gökhan gibi bireyselle başlatıp ardından takımı uçurma isteği içinde fakat tecrübe kazanması lazım. Böyle böyle olacak diyelim, umarım yakın zamanda öz güven kazanacağı somut bir örnek gösterir bizlere. 

- Cenk ise Kerim'e kıyasla daha kendini kanıtlamış bir isim. Bize imza atacağı bir önceki sezondan belliydi, ilk forvet olacağını düşünürken Ba alındı, Mustafa'nın formu yükseldi ve o arkalarda kaldı. Bu gelişme üzerine tam bir 'çok çalışıp kazanacağım' senaryosu izletiyor bizlere. Saha içerisinde kaldığı kısıtlı vakitte kaçırdığı pozisyonlara çok içten üzülüyor. Bugün kaleyi karşıdan gören 27-28 metrelik frikiğin başında o vardı. Kamera yakın çekim yaptığında dua okuduğunu gördük. Frikiği de çok güzel vurdu, kalecinin tam önünde sektirdi ama adam kurtardı. Ligde olsa onu yiyecek çok adam var.

- Maç koşulları da kötüydü. Yağmur bir saniye bile durmadı haliyle zemin de etkilendi. Hakem de oynatıp oynatmama konusunda baya tereddüt yaşamış ama oyuncularla da konuşarak oynama kararı almışlar. Zemin kötüydü ama Partizan'ın karşısında Atatürk Olimpiyat Tarlası'nda 2 sezondur maça çıkan kadro vardı. Oradan sonra bizden kimse kolay kolay şikayet etmez, zaten bir kaç kramp haricinde olumsuz bir etki de yaratmadı.

- Özet olarak her anlamda mükemmel bir maçı geride bıraktık. Bu takıma nazar değmesin. Kin, nefret, ego, çirkeflik bunların hiç biri uğramamış bir takım bu. Bilic'in Beşiktaş'a yakışan karizmatik duruşu yanı sıra sempatik bir yanının olması, kadronun kolej takımı havasıyla birleşince bulunması çok zor bir şey çıkıyor ortaya. Arkadaşlık ruhu var, gerçek bir takım olmayı başarmış 11 adam gibi adam vardı sahada. Tek dileğim sakatlıklar uğramasın hiç bu taraflara. Beşiktaş müthiş bir mentaliteyle harmanlanmış Avrupa futbolu izletiyor bizlere.

23 Ekim 2014 Perşembe

Notlar: Galatasaray 0 - 4 Borussia Dortmund

- Konyaspor'un twitter hesabından paylaştığı gibi 'Avrupa'da Türk takımı Milli Takımdır' mantığıyla yine Galatasaray'ın maçını seyretmek üzere mekanda yerimi aldım. Arsenal maçının bir kopyasını seyrettik, Galatasaray'ın bu sezon oynadığı Avrupa maçlarını gördükten sonra neyse ki grupta Bayern Münih yok diyoruz.

- Borussia Dortmund için oldukça rahat bir galibiyet olduğunu söyleyelim. Hızıyla var olan bu takım bugün yine hızıyla kazandı. Ligde de kötü günler geçiriyorlar, bu sebeple bu maça yükleneceklerini biliyorduk. Tıpkı Arsenal gibi onlar da ilk yarı maçı bitirdiler ve ikinci yarı top çevirdiler. 2-3 kere yalandan geldiler bir tanesi de gol oldu.

- Galatasaray'dan konuşalım. Öncelikle Goran Pandev rezaletine izleyen herkes şahit olmuştur diye düşünüyorum. Zaten oyundan alındığında inanılmaz bir ıslık yedi ki artık bu saatten sonra onun için işler iyi gitmeyecektir. Galatasaray'ın tek forvet Burak'la sıkıntı çektiğini bas bas bağırıyorduk, Pandev'le çift forvet çıktılar ancak Burak yine tek başınaydı desek yeridir. Pandev'in maça hiç bir etkisi olmadı, doğru düzgün topa bile değmedi. Kadro dışı bırakılsa, ağır bir karar olmaz.

- Burak Yılmaz'ın her daim arkasında durmuşumdur. Bu sezon Ba alınana kadar Beşiktaş'a gelirse sevineceğimi söylüyordum. Durum ne olursa olsun Türk futbolunun sahip olduğu en değerli forvet. Çabaladığı da kesin ancak bu maçla beraber artık benim düşüncelerimin de olumludan nötre, hatta yavaştan olumsuza kaydığını söyleyebilirim. İlerde kayboluyor. Onun yanına Drogba gibi bir adam lazım ki kendini gösterebilsin. Ona yüklenen tek forvet sorumluluğunu üstlenecek bir oyun yapısı yok. Bugün Pandev'in yerine Hugo Almeida olsaydı, Galatasaray forvet hattı kesinlikle daha iyi durumda olurdu.

- Derbi değerlendirmesinde Tarık Çamdal, Galatasaray'ın sahip olduğu en iyi bek demiştim. Bugünkü maçtan sonra da bunun arkasındayım. Pozisyonu itibariyle Reus'u savunmak ona düştü ama bahsettiğimiz adam Reus olunca onu ne kadar suçlayabiliriz ki? Hücumda kendi başına bir şeyler yapmaya çalışan Tarık artık ilk 11'in vazgeçilmezi oldu gibi görünüyor. Tarık sola kaydırılıp Telles yerine Emmanuel Eboue denense nasıl olur diye düşünüyorum şu sıralar. 

- Alex Telles demişken, yine vasat bir maçtan sonra çıkması kesin gerekiyordu. Bakıyorsun giren oyuncu Yasin. Ne diyebilirsin ki bu değişikliğe, al birini vur ötekine. Yasin Öztekin ve Emre Çolak oyunda, Olcan Adın ve Bruma tribünde. Böyle bir şey kabul edilemez. Olcan'la Prandelli'nin arasında yüzde yüz bir şey var. 

- Geldik mi Prandelli'ye. Bugün kovulsa yeridir. Açık ve net. Yeni gelen başkan onu yollayarak en iyisini yapar. Yakıyor takımı, her geçen gün daha dibe batıyor Galatasaray. Derbi galibiyeti Bruno Alves'in hediyesi, Sneijder'in becerisidir. Kimse aldanmasın.

- Marco Reus'un ilk golde attığı pas inanılmazdı gerçekten. Aubameyang'ın maç boyunca savunulmadığını gördük. Chedjou aynı şeyi Fenerbahçe maçında da yaptı, Emenike'yi kaçırdı sürekli. Emenike atamadı, Aubameyang atar. 2. golde nasıl bir hatadır ama yani Chedjou her ne kadar maç genelinde iyi oynarsa oynasın, öyle hatalar yapıyor ki benim için geriye kalan hiç bir şeyin değeri yok. Galatasaraylı stoperlerin konsantrasyon problemi var, bugün nerede duracaklarını dahi bilemediler.

- Marco Reus'un golünde Muslera'nın hatası var. Fazla öndeydi, Reus için kale boş gibi bir şeydi. Ama Muslera'ya yüklenecek halimiz yok, onun kredisini tüketmesi bu noktada imkansız.

- Hep söyledim, yine söylüyorum. Galatasaray Sneijder'ın oynadığı kadar var. Bugün Sneijder oynayamadı, oynatmadılar, Galatasaray yoktu. İkinci bir kesinlikle isim yok. Olcan olabilirdi ama tribündeydi.

- Dzemaili de bir şey yapamıyor. O ve Pandev'i Galatasaray'a getiren menajeri ayakta alkışlamak lazım, işinde gerçekten iyi bir adammış. 

- Özetle Arsenal maçının bir kopyası ve rezil olunan bir maç daha seyrettik. Bugün Anderlecht'in kazanamaması Avrupa Ligi adına çok önemli bir şans. Arsenal son dakikalarda 2 tane sıkıştırdı ve kazandı bunu da belirtelim. Bu skor sonrasında Belçika'daki maç çok değer kazanmış oldu. 

- Son olarak değinmek istediğim bir konu daha var. Cesare Prandelli hedefimiz lig, 4. yıldız açıklamaları yaptı maç sonunda. Burak asıl hedefimiz Başakşehir maçı dedi. Ben buradan sallarım, eleştiririm, bu saatten sonra bir şey olmaz derim ama hoca daha oynanacak 3 maç varken bunu söyleyemez. Arena'da Dortmund maçı varken, Galatasaray'ın hedefi Başakşehir maçı olduysa, o zaman yeni başkanın Prandelli'nin yanında daha çok adamın biletini kesmesi lazım. 

- Galatasaray geçtiğimiz sezon da 19 şampiyonluktaydı, 4. yıldız muhabbeti nedense bu yıl değer kazandı. 2 sezon üst üste Avrupa'da ilk 10'a gireceğiz demeçleri, sonra Fenerbahçe de 19 şampiyonluğa ulaşınca hedefimiz lig. Gidiyorsun dünyaca ünlü karizmatik İtalyan hocalar getiriyorsun sonra 'hedefimiz lig'. Madem senin hedefin lig, bu kadar adamı evinden kaldırıp 45 dakika eziyet + 45 dakika antrenman maçı izletmeye bir de üzerine maç parası ödetmeye utanmıyor musun? 

- Wesley Sneijder çıkıyor hedef 3. olup Avrupa Ligi'ne gitmek diyor. Ortaya bir vizyon koyuyorsun, sonra tornistan, vizyona Sneijder sahip çıkıyor. Hedefin lig ama sen 13 milyon € verip geleceğin en parlak yıldızlarından biri denilen Bruma'yı alıyorsun öyle mi? Üstelik onu da eline yüzüne bulaştırıp, adamı kulübeye-tribüne mahkum ediyorsun. Ne oldu vizyona? 

- Geçen sezon direk katılmak için yırtındılar, ait olduğumuz yer dediler, bizim önümüzde 2. oldular. Şimdi 3 maç sonrasında gelen açıklamalara bak. Biri de çıksın desin bizim derdimiz oradan gelecek para diye. Madem oynama gibi bir niyetiniz yoktu, bıraksaydınız da biz gitseydik. Kimse 8 gol muhabbetlerine girmesin, Arsenal ve Dortmund yerine Münih olsa bugün 10'u bile konuşuyor olabilirdik.

19 Ekim 2014 Pazar

Notlar: Galatasaray 2 - 1 Fenerbahçe

- Wesley Sneijder. Bu adam gerçekten harika. Galatasaray onunla var desek yanlış olmaz. Daha önceki yazılarımda da bir çok olumlu yorumlar yazmıştım Sneijder için, hala üstüne çıkmaya devam ediyor. Bugün kazanılan derbi galibiyetinin tek mimarıdır.

- Maç içerisinde Fenerbahçeli futbolcuların Sneijder'e alan bırakmaması sonucunda ilk yarı Galatasaray'ın bocalamasını seyrettik. Gerçekten de Sneijder oynamayınca Galatasaray kilitleniyor. İlk yarıda sahada Fenerbahçe'nin futbolu vardı. Galatasaray stoperleri Emenike'yi tutmakta zorlandılar. Galatasaray adına sezonun iyilerinden Chedjou, Emenike'yi bir kaç kez kaçırdı. Bunların birinde kaleciyle karşı karşıya kalan Emenike rezalet bir vuruş yaptı. Bir kez de ceza sahası içine gelen ortada Semih'in hatasında topu rahat kontrol etti ancak gökyüzüne gönderdi. TT Arena'da oynuyorken bu tip kaçan fırsatların bedeli ağır oluyor haliyle.

- Bruno Alves'e bir parantez açalım. Geçtiğimiz hafta Bekir rakibinin sırtına bastığı için oyundan atılmıştı; ben tam basma olmadığını ve sıyırdığını düşündüğümden dolayı pozisyona sarı kart olmalıydı demiştim. Ancak bugün Alves'in yaptığı hareket sırta tam oturdu ve yüzde yüz doğru bir karardı. İki hafta arka arkaya Fenerbahçeli stoperlerden bu hareketi görmek de oldukça enteresan oldu bizler için. Futbol çerçevesinin tamamen dışında kafa hizasına kalkıp rakibin sırtına inen kramponlar. Fenerbahçe deplasmanda olmasına rağmen daha iyi oynuyordu, bu anlamda Alves takımını yaktı desek yeridir.

- İkinci yarı oyuna hakim olan taraf Galatasaray'dı. Olcan Adın ortaya bir şeyler koymak adına çok istekli. Bugün oynadığı oyunu beğendim, bir tane de direkten dönen topu var ki oynadığı oyunu taçlandırmak adına güzel olabilirdi. Goran Pandev'i de seyrettik. Bugünkü Olcan, Pandev'i her türlü yedek bırakır.

- Maçı Galatasaray kazanmasına rağmen Prandelli hakkında yine eleştirilerim var(Zaten maçı Galatasaray değil Sneijder kazandı.). Büyük maçlardaki Veysel Sarı tercihi artık çok göze batıyor. Hücum anlamında orta açmakta zorlanıp, savunmada da açıklar veren Veysel'in 90 dakika oynamasına inanamadım. Hele ki takım gerideyken ve yedekte Hamit Altıntop gibi son 2 haftada yaptıklarıyla futbol motivasyonu oldukça yüksek bir oyuncu dururken neden Veysel'e tahammül edildi anlamıyorum. 

- Tarık Çamdal şu an için Galatasaray'ın sahip olduğu en iyi bek gibi görünüyor. Adam geçme ve hücumlara bir şeyler katma yeteneği olduğunu gördük bu maç. Türk olduğunu da düşünürsek bu saatten sonra yedek kalacağı her maç yanlış karar olur. Alex Telles'i tamamen kulübeye mahkum etmesi yakındır. Tabi ilk 11'de Telles-Tarık bek kombinasyonu denenirse o ayrı.

- Kısa kısa diğer oyunculardan bahsedelim. Selçuk İnan hala beklenen seviyede değil ve artık buna ulaşabileceğine olan inancım çok çok azaldı. Pas hataları yapması çok göze batıyor. İkili mücadelelerde ya yıkılıyor ya da yıkıp sarı alıyor. Burak Yılmaz tek forvet oynarken zorlanıyor, buna bir ayar lazım artık. Dzemaili'nin bir numarasını göremiyorum. Maç içerisinde uzun zaman adını duymuyoruz, oynadığı pozisyon itibariyle bu iyi bir şey değil. Kadlec kaleye 3 metre mesafeden o golü nasıl atamadı gerçekten insan hayret ediyor. TT Arena'da herkesin 2 saniyeliğine de olsa sustuğuna eminim. İnanılacak gibi değildi. Kuyt'a verilen sarı kart yanlış karar. Bir de Emre artık sakatlığı varken oynamaya çalışmayı bırakmalı. Başlayıp başlayıp çıkıyor. İyileşip öyle oynasın.

- Fenerbahçe'nin 90+5'te attığı golde Hasan Ali'nin kenardan aldığı top çıkmıştı. Hatta bir tereddüt yaratmayacak kadar belirgin bir şekilde çıkmıştı. Cüneyt Çakır ve ekibinin Galatasaraylılar tarafından şaibeli görüldüğünü düşünürsek, oyuna devam kararı onlar adına iki kat talihsiz oldu.

- Yazıyı Sneijder'le açtık Sneijder'le kapatalım. 2 golü de birer füzeydi adeta. Volkan Demirel'in omzunda ve belinde sakatlıkları var ve bu artık herkes tarafından biliniyor. Bu sakatlıklar onun bir takım pozisyonlarda uçarak kurtarış yapmaya çekinmesine sebep oluyor. Uzun süredir var olan bu sorunla artık uzaktan şutların Fenerbahçe için çok büyük tehdit olduğunu biliyorduk. Sneijder de bunu iyi değerlendirdi ve 2 tane attı. 2 golün arasında bir tane daha atabilirdi ancak kötü vurdu onu da belirtelim.

12 Ekim 2014 Pazar

Notlar: Fenerbahçe Ülker 90 - 96 San Antonio Spurs

- Çocukluk hayalimi gerçekleştirmek adına atladım İstanbul'a gittim Spurs maçını seyretmek için. Çok uzun yıllardır sadece televizyondan izleyebildiğim, benim için bir tutku olan bu takımı canlı seyretmek inanılmaz bir duyguydu.

- NBA'in dünyadaki tanınırlığını arttırmak adına düzenlediği NBA Global Games kapsamında oynanan bu maçı diğerleri gibi değerlendirmenin bir manası olduğunu düşünmüyorum. O yüzden Spurs boyalı alanda etkiliydi, Fenerbahçe çok üçlük attı gibi yorumlara hiç girmeden, Spurs oyuncularından ve atmosferden bahsedeceğim.

- Üçlük çizgisi ve periyot süresi dahi NBA standartlarına uyarlanmıştı. Spurs, maskotu, dans ekibi, efsaneleriyle tam kadro gelmiş ülkemize. Her şeyiyle tam bir NBA maçı havasındaydı. Maç başlamadan Spurs takımı ısınırken oldukça yakınlarına gitme fırsatım oldu. Danny Green'in şut stili ekranda görülenden de enteresan, ikinci bir oyuncu yoktur öyle şut atan. Manu Ginobili ise topu elinden inanılmaz temiz çıkarıyor. Sanki bilek şut atışının her milisaniyesini bize izletmek istercesine, bir sanat gibi şut atıyor. Tim Duncan takım arkadaşlarıyla hep bir etkileşim halinde, gerçek bir lider gibi davranıyor. Küçük küçük hareketlerle sürekli olarak takım arkadaşlarının moralini arttırmaya çalışıyor. 39 yaşına basacak olmasına rağmen ısınmalarda hala en aktif isimlerden biriydi. Onu canlı izlemek gerçekten inanılmaz bir tecrübe oldu. Lig tarihinin en iyi 4 numarası, benim neredeyse 10 yıldır takip ettiğim bu ligde açık ara en sevdiğim oyuncu birkaç metre ötemdeydi. Her hareketiyle bir efsane.

- Maça gelecek olursak, Tim Duncan'ın çok oynamasını beklemiyordum. Ancak ilk periyotu 13, maçı da 23 sayıyla tamamlayarak bana da çok güzel bir hediye verdi diyebilirim. Basketbolun kitabını yazmış gibi oynuyor. Yaşı itibariyle ekonomik oynuyor ama fizikten düşmediğini de söylemek istiyorum. İçeri drive eden herkes savunmada onu görünce yine duraksıyor, bir duvar gibi karşısında hepsinin. Hücumda da boyalı alan çevresinde sanki gözlerini bağlasak bile sayı bulacak gibi görünüyordu. Saha görüşü ve basketbol IQ'sunu her hareketinde hissedebiliyorsunuz. 
- Fenerbahçe Ülker farkı kapatınca taraftar coştu ve kulakları sağır edecek bir gürültü çıkarmaya başladı. Bu durumlarda Spurs'de sahneye çıkan tek bir isim vardı: Tony Parker. Fenerbahçe ne zaman yaklaşsa Parker bir orta mesafe şut kaydetti. İstisnasız her Fenerbahçe kıpırdanmasında Parker sahnedeydi. Topu aldı, gitti, sayıyı atıp döndü. Kaçırmadı. Top hakimiyeti ve dribbling yeteneği inanılmaz. Onu savunan oyuncuların top Parker'dayken ayakta kalmaya bile ekstra çaba sarf etmeleri lazım. Tıpkı NBA'de olduğu gibi burada da içeriye delici girişler yaptı. Faul dışında kesinlikle durdurulamadı.

- Manu Ginobili de çok etkileyici bir isim. İstediğini ortaya koyamadığı anlarda yüzündeki o kazanma istediğini bütün arenaya gösterdi. Bu hırsına rağmen gerçek bir profesyonel. Yıllardır olduğu gibi bu maç da yedek başladı, yedek takımın liderliği görevini iyi üstleniyor. Sorumluluk alma becerisi çok üst düzey bunu da söylemek lazım.

- Austin Daye ve Jeff Ayres fizik anlamında birbirine çok benziyor. Zaman zaman onları ayırt etmekte zorlandım diyebilirim. Sanki aynı oyuncudan iki taneye sahibiz, biri pota altı, biri dışarıda oynuyor gibi.

- Boris Diaw'ın fiziğinin televizyondan görüldüğünden aşağı kalır bir yanı yok. Kamyon gibi bir adam. Fakat öyle bir kaç pozisyon oldu ki ne kadar kıvrak bir oyuncu olduğunu da bizlere gösterdi. Bir oyun kurucunun sahip olmak isteyeceği bileklere sahip. Pas yeteneği çok üst düzey ayrıca o fiziğiyle savunduğu hiç bir Fenerbahçeli oyuncu onu itmeyi dahi başaramadı. Oyunun her iki yönünde de çok değerli bir isim.

- Çaylak Kyle Anderson iyi bir seçim gibi duruyor. Oyuncunun Spurs sistemine alışması ve erkenden pişmesi adına saha içinde sürekli olarak takım arkadaşları tarafından yönlendirildiğini söyleyelim. Belinelli pek sokamadı belki ama yine de boş alanlara çok iyi kaçıyor. Matt Bonner totalde 6-7 saniye falan oynadı. İlk yarı biterken Pop bir set çizdi ve onu oyuna aldı, Bonner de üçlüğü anında çaktı ve çıktı.

- Gregg Popovich karizmatik bir koç. 4-5 sene önce yaptığı gibi sakal tarzına geçiş yapmış. Maç boyunca hiç oturmadı, çizginin 1 cm gerisinden bazen hiç kıpırdamadan maçı izledi ve direktifler verdi. Her mola aldığında kafayı öne eğdi, asistan koçları topladı ve potanın altına doğru gitti. Taktikleri orada verdi. Oraya öyle bir yürüyüşü vardı ki kafasının içinden geçenleri bütün arena merak etmiştir bence.
- Televizyondan izlediğimiz için bilemiyorduk ama periyot aralarında güzel şovlar vardı. Şut, yetenek yarışmaları falan yapıldı. Ama maçın durduğu anlarda damga vuran isim kesinlikle Coyote'ydi. Her sahaya çıktığında binlerce kişiye kahkaha attırdı. Kenardaki bir güvenlik görevlisinin arkasına geçip yaptığı bir 'yakın' dans var ki herkesi yerlere yatırdı diyebilirim. VIP kısmında oturanlarla çok uğraştı. Tribünleri coşturdu. Bazen ona bakarken maçın tekrar başladığını kaçırdık, öyle bir ilgi çekti.

- Oyunun durduğu anlardan birinde San Antonio Spurs efsaneleri Sean Elliot ve George Gervin orta bölgeye geldi ve izleyenlere tanıtıldı. Onları da canlı görmek, beklenmedik bir olumlu gelişme oldu. Çok ciddi bir alkış aldılar.

- Özetle bu maç benim için unutulmaz bir tecrübe oldu. Başta Tim Duncan olmak üzere Big Three, Popovich ve bu tarih yazan kadro basketbolu bırakmadan onları canlı seyretme fırsatı bulmak gerçekten harikaydı.

6 Ekim 2014 Pazartesi

Notlar: Balıkesirspor 0 - 1 Beşiktaş

- Perşembe günü oynanan Tottenham maçı sonrası takımın yorgun olacağını tahmin ediyorduk. Slaven Bilic de kadroyu efektif kullanmak adına Olcay Şahan ve Veli Kavlak'ı bu maç ilk 11 çıkarmamayı tercih etmiş. Özellikle Olcay'ı kenarda montla görmek alışık olmadığımız bir manzaraydı.

- Beşiktaş şu an Türkiye'de futbol adına en olumlu işleri yapan takım. 3 deplasman maçında 3. galibiyetimizi elde ettik. Arsenal ve Tottenham deplasmanlarında rakiplere 90 dakika kafa tuttuk, İngiliz basınının saygısını kazandık. Takım ligde aldığı iki beraberliği ve Asteras Tripolis beraberliğini Atatürk Olimpiyat Stadı'nda aldı. Bütün bu parçaları birleştirdiğimizde düzgün bir sahanın olmayışıyla bu takıma yazık edildiği gerçeği karşımıza çıkıyor. Bu durumu yazmak için biraz bekleyeyim demiştim ama artık her iki stadda da 3'er örnek izledikten sonra vaziyetin çok açık olduğunu düşünüyorum. Olimpiyat Stadı zemini düzelmeyecek ise gerekirse Zeytinburnu Stadı'nda oynanmalı maçlar. Özellikle derbiler harici lig maçları için bilet geliri falan düşünmeye gerek yok, zaten Passolig sebebiyle kimsenin maça geldiği yok. Olan puanlara oluyor.

- Maça dönelim. Yorgunluk sebebiyle puan kaybı yaşanmasının olası olduğu bir deplasmanda alınan 3 puan çok değerli. Yürekten oynayan ve başarıya aç olan kadroda Slaven Bilic'in yerleştirmeye çalıştığı mentalite meyvelerini vermeye başlıyor. Bitiricilik anlamında yaşanan sıkıntılar çözüldüğü takdirde alınan galibiyetlerde daha farklı sonuçlar da ortaya çıkacaktır. Bugün de Sosa'nın çizgiden çıkarılan bir topu var. Bunları atması lazım, trequartista diye tabir edilen oyun kurucu görevini üstlenecek ve bunu tekniğiyle başaracak bir futbolcunun, kaleci kalede değilken topu defansa nişanlamaması lazım, gol atma kabiliyetinin de sıradan bir orta sahadan üst seviyede olması lazım. Öyle olduğunu biliyorum, bizlere göstermek için eline fırsat da geçiyor ancak henüz göremedik. Bu arada Sosa'nın da sakatlanıp çıktığını söyleyelim, durumuyla ilgili bir haber bulamadım umarım ciddi değildir.

- Demba Ba'nın yorgunluktan kaynaklı varlık göstermekte zorlandığı maçta Mustafa Pektemek ilaç gibi geldi. Sonradan oyuna girip takımı hareketlendirme konusunda üzerine adam yok şu sıralar. Çok da güzel bir kafa golü attı. İyi yükseldi, net vurdu. Kriz anında bir kurtarıcıya çok ihtiyacı var bu takımın. Mustafa bu anlamda özel bir isim.

- Son adam olarak koşturan Sercan Yıldırım'ı düşürdüğü için Ersan Gülüm'e sarı kart gösterildi. Hakem Deniz Çoban, Ersan'la paralel koşu yapan Motta'nın Sercan'la arasındaki mesafeyi olduğundan daha kısa düşündü. Ne yazık ki pozisyon tekrarını izlediğimizde müdahalenin sarı karttan çok kırmızı karta yakın olduğunu gördük. Slaven Bilic de kırmızı kart olması gerektiğini ve şanslı olduğumuzu söyledi.

- Oğuzhan-Sosa aynı anda ilk 11'de güzel bir ikili oldu diyebiliriz. Bu hafta yapılan rotasyon sonrasında yanyana oynayan bu ikiliyi, önümüzdeki maçlarda birbirlerine alternatif olarak seyredeceğiz büyük ihtimalle. Maçın krize girdiği anlarda ise kilit açıcı olarak yan yana değerlendirilebilirler.

- Alınan galibiyet sonrası Beşiktaş 401 gün aradan sonra ligde lider oldu. Türk futbolunun son zamanların en kötü günlerini geçirdiğini düşünürsek; ortaya yürek koyan ve gerçekten de etkileyici futbol oynayan bu takımı zedelememek adına herkes özen göstermeli. Ülkeyi Avrupa'da en iyi şekilde temsil ediyoruz, çirkef-agresif oyuncumuz yok, teknik direktörümüz gerçek bir centilmen, bir yandan da borç içerisinde stad yaptırıyoruz. Spor yorumcuları ve basının bu konuya da hassasiyet göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Stadlar boş, milli takım rezalet halde, yabancı kontenjanı futbol kalitesini baltalamış ve klüp vizyonlarını daralmaya zorlamış durumda. Türkiye'de futbol seyircisinin rekabet kavramından öte bir tebessüme ihtiyacı var. Bu takım yıpratılmasın.

5 Ekim 2014 Pazar

Notlar: Fenerbahçe 2 - 1 Torku Konyaspor

- Uzun bir aradan sonra Fenerbahçe maçı seyrettim. Süper Kupa finalinden bu yana izlemek kısmet olmamıştı. Bugün Torku Konyaspor maçı izlenimlerimi paylaşacağım.

- Fenerbahçe bildiğimiz sisteminde oynuyor. Sistemin kilit oyuncularından Moussa Sow'un form düşüklüğü üzerine bir yazı yazmıştım geçen hafta. Yitirme eğiliminde olduğu özgüvenini geri kazanması için acilen bir gol atması gerekiyordu. Bu maç bunu başararak sezonu bugün açtığını söyleyebiliriz. 

- Fenerbahçe adına konuşmamız gereken isimlerin başında Pierre Webo geliyor. 1.81'lik boyuyla mükemmel bir kafa vuruşu yeteneğine sahip. Yıllardır ligimizde bunu istisnasız her sezon göstermeyi başarıyor. Bugün de duran topta Caner'in ortasında yine çok iyi yükseldi ve golünü attı. Emenike'nin gözden düştüğü ya da gözden düşürülmeye çalışıldığı şu günlerde birinin bir adım öne çıkması gerekiyordu. Webo, güncel formuyla ilk 11'e hoşgeldi diyebiliriz artık. Attığı golde ortayı Caner'in açması da onun adına olumlu bir gelişme. Onun da tıpkı Sow gibi beklenenin altında girdiği sezonda özgüven kazanmak adına bir kıvılcıma ihtiyacı vardı.

- Volkan Demirel'in iyi bir maç çıkardığını söyleyelim. Sakatlık çekincesiyle şutlara çok atlamaya yanaşmadığı bir süredir tartışılan bir konuydu. Bugün de neredeyse her atlayışının ardından küçük sakatlıklar geçirdiğini gördük. Fiziksel anlamda çok güçlü durduğu kesin ama bu problemin önüne geçmesi lazım. Ayrıca penaltı pozisyonunda da tıpkı Süper Kupa finalinde yaptığı gibi kale kenarına gelip vakit öldürdü. İşin psikolojik boyutuna etki eden hareketler bunlar. Sarı kartı hak ediyor artık bunu bir alışkanlık haline getirmesine göz mü yumulacak?

- Penaltı demişken kararın yüzde yüz doğru olduğunun altını çizelim. Caner çok net bileğe bastı. Torku Konyaspor'lu oyuncunun üretken olacağı alan tam daralırken Caner'i tuzağa düşürdüğünü de söyleyebiliriz. Bir de kırmızı kart pozisyonu var ki uzun süre tartışılır. Bekir'in topa müdahale etmek adına ayağını fazla kaldırıp rakip oyuncunun sırtına tekmevari bir müdahale yapması sonucu verilmiş bir kart. Kırmızı kartı yan hakemin verdiği söyleniyor. Yan hakem bulunduğu açıdan pozisyon çok net bir tekme olarak görülüyor. Cüneyt Çakır'ın Nani'yi attığı pozisyon gibi bir temas kesinlikle yoktu. Kırmızı kart bence ağır bir karar oldu. Bu kırmızı kart belki de Mete Kalkavan ve ekibinin baskı yönetimini bizlere gösterme tarzıydı.

- Biraz da Torku Konyaspor'dan bahsedelim. Kalecileri Kaya Tarakçı her iki golde de hatalı görünüyordu. Webo'nun pozisyonunda az, Sow'unkinde bir hayli fazla. Kontrol edebileceği bir topu yumruklamaya çalışınca top ellerinin üzerinden kaydı, gitti ve gol oldu. Skor 1-1'ken, ilk yarının son dakikasında 10 kişi kalan rakibe karşı ikinci yarıya çıkan takımının 50'de golü yemesi demotivasyona yol açtı.

- Bu andan sonra Torku Konyaspor adeta kendileri eksik oynuyormuş gibi baskı yedi. Birkaç umut vaat eden atakta Mehmet Güven top istediği ve kullanabileceği boş alanlarda pas alamadı. Gabriel Torje şutlarını çok yukarılara vurdu. Hleb mücadelelerde zayıf kaldı derken ikinci yarı 10 kişiyle daha etkin bir Fenerbahçe izledik. Bruno Alves'in de oyuna girmesiyle Torku Konyaspor'ün üretkenliği iyice azaldı. Kadlec'in de çizgiden çıkardığı bir top var onu da yazalım.

- İsmail Kartal'ın Diego-Selçuk Şahin değişikliği, Diego-Meireles olabilir miydi diye soruyorum kendime. Selçuk'un defansif yönünü daha güçlü gördüğü için oyuna onu aldı herhalde. Geçtiğimiz günlerde de bu takıma Selçuk gibi adamlar lazım gibi bir açıklaması vardı, bir sempati olduğu kesin. Ayrıca Bekir'in kırmızı kart yemesinin bir de şu boyutu var ki Fenerbahçe'nin ligdeki bir sonraki rakibi Galatasaray. Hücum hattından bir yabancıyı kesmeye yol açacak olsa bile Alves-Kadlec denenir mi merak ediyorum. Egemen'den yüzyıllardır haber alamıyoruz belki onu yetiştirmeye çalışırlar. Serdar Kesimal'in oynatılacağını da pek zannetmiyorum. 

3 Ekim 2014 Cuma

Notlar: Tottenham 1 -1 Beşiktaş

- Bu maç hakkında söylenecek bir şey varsa o da White Hart Lane'de Beşiktaş'ın futbolunun oynandığıdır. Slaven Bilic'i bir kez daha tebrik etmek lazım ki, ortaya koyduğu taktiği Tottenham'a kabullendirmeyi başardı. Beşiktaş, sahanın hakimiydi ancak beraberlikte yetinmek zorunda kaldık.

- Tottenham'ı böylesine aciz duruma düşürmek güzeldi. Topun hakimiyeti ve pozisyon zenginliği tamamen Beşiktaş'taydı. Dün de bahsettiğim klasik Premier Lig futbolundan bir gram artıları yok bugün onu gördük. Nasıl oynadığı ve oynayacağı böylesine belli olan takımlara karşı bir şey yapamamak çok üzüyordu. Bugün Bilic buna bir dur dedi. Özellikle Oğuzhan ve Mustafa değişiklikleriyle Tottenham'a sahayı dar ettik. Ah o her maç sonradan oyuna sokulan Kerim Frei'den beklediğimiz kreatif oyun açıcı katkısını da bir alabilseydik, işte o zaman kritik anlarda da işleyen bir makineye dönüşecek takım.

- Maçın kahramanı kesinlikle Hugo Lloris'tir. Beşiktaş'ın yüzde yüzlük bir sürü pozisyonunu çıkardı. Ba'nın ve Olcay'ın kaleye çok yakınken, neredeyse 3-4 metre yakınlıktan şutlarında bile inanılmaz refleks gösterdi. Takımın 1 puan almasını sağladı. İkinci yarı Tolga'nın çıkardığı net bir pozisyon var, onun dışında bir de golleri var sayabileceğimiz. Golde de Kane çok düzgün vurdu. Tıpkı Galatasaray'ın Anderlecht maçında yediği gol gibi net bir vuruştu. Ama işte takıldığım ve sinirlendiğim nokta şu ki bu İngiliz takımları yetenekleri oyuncularının arkasına sığınıp, eskaza bir boşluk bulup 88 dakika maçı önde götürebiliyorlar. Gerek 1 ay önceki Arsenal gerekse bugünkü maçta da gördük ki bu adamların elinden bu vurgun potansiyelini de alsan kazanmamak için hiç bir sebep yok.

- Ba'yla başlayalım. Kadroda Tottenham'ı ve İngiliz futbolunu en iyi tanıyan isim olarak bir çok pozisyona girdi. Daha doğrusu nazar değmesin diye dualar ettiğimiz Olcay Şahan onu bir çok pozisyona soktu diyelim. Bitiricilik anlamında yine yeniden sıkıntılar yaşadı. Ancak bu maç ona diğerleri kadar kızmıyorum çünkü Lloris her ne kadar dünya standardında bir kaleci olsa da bugün ekstra iyiydi. Ba'nın bir tane de direğe nişanladığı füzesi var, işte orada Lloris'i de izleyici konumuna getirdi ama malum Beşiktaş'ta bu anlamda şanssızlık bulutları dağılmıyor.. Tam takıma ve futbola ısınıyorken sakatlık geçiren Ba, iyileşmesi sonrasında ikinci adaptasyon sürecinin son evresinde gibi görünüyor. Sakatlık yaşamazsa ondan maksimum verim alacağımız günler uzak değil.

- Olcay Şahan'ın Ba'yı soktuğu pozisyonlar bir kenara, artık iyiden iyiye benimsediği skorer orta saha kimliği oyununun bir karakteristik özelliği haline geldi. Bir tane çok müsait pozisyonda Lloris'i geçemedi. İkinci yarıda denediği vole de inanılmazdı, kaleyi isabet etseydi eğer onu kalecinin tutma şansı yoktu. 10 numaramız, tam bir 10 numara gibi oynuyor. Son olarak bir parantez, Olcay yine oyundan çıktı. En son 90 dakika oynadığı maçı hatırlamıyorum, taktiğimiz bir parçası olarak kabullenmemiz mi gerekiyor acaba bu durumu? Neyse bugün Bilic hakkında olumsuz konuşamayız çünkü Olcay yukarıda saydığım pozisyonlar haricinde alıştığımız etkinliğinin bir tık altındaydı, yine de tekrardan nazar değmesin.

- Ramon Motta da büyük oynamaya devam ediyor. Hücum anlamında da maksimum seviyesine ulaşmış durumda, Beşiktaş'ta geçirdiği süre boyunca iyiden iyiye yorulmayan bir adama doğru evriliyor. Ayrıca çok hissettirmese de golü kovalayan bir yapısı var. Başarısız sağ bek denemelerinden sonra son bir şans daha verilen Serdar Kurtuluş, Motta'dan aşağı kalıyor belki ama yine de o bölgede en doğru alternatifimiz de o gibi görünüyor. Necip'ten sağ bek olmaz, bugünkü Serdar iyi kötü idare edecektir.

- Atiba sahaya, oyuna hükmediyor. Çok yönlü, müthiş bir adam. Ne Arsenal ne Tottenham ne de başkası, kötü oynadığı tek bir maç yok. Orta saha tamamen ona emanet. Daha önce de değerlendirmelerimde yazdığım gibi Sivok-Franco ikilisi Beşiktaş'ın sahaya sürebileceği en iyi stoper ikilisi. Ben oldukça beğeniyorum. Franco'nun Sivok'un tecrübesinden faydalanması lazım. Bugün yediğimiz golde biraz daha erken davranabilirdi.

- Sosa da ilk kez ilk 11 başladı. Onun Ba'yla uyum yakalamasının ne kadar kritik olduğunu bugün bir kez daha gördük. Üzerinde çalışması gerekiyor. Yetenekli olduğu kesin ama Ba'yla bir harmoni yakalamalarına biraz daha zaman var.

- Özet olarak Beşiktaş'ın futbolunu seyrettiğimiz bir maçı geride bıraktık. Rakamlara baktığımızda Beşiktaş'ın şut denemelerinde 18'e 7'lik bir üstünlüğü olduğunu görüyoruz. Maçtaki genel etkinlik ise bu orandan daha fazlaydı bunu da belirtmek lazım. Slaven Bilic'in taktiği ve oyuncu değişiklikleri, özellikle Oğuzhan hamlesi son anlarda iyiden iyiye hakimiyet kurmamızı sağladı. Bitiricilik anlamında sıkıntılar devam ediyor ama dediğim gibi bugün çok da kızmamak lazım. Lloris sayesinde 1 puan kazandılar. Verilen penaltı kararı yüzde yüz doğru. Böylesine üstün oynadığımız bir oyundan sonra son dakikalarda kazandığımız bu penaltı, Ercan Taner'in de söylediği gibi futbolun adaleti olsa gerek. İngiltere'den 1 puanla dönüyoruz ve buna üzülen taraf biziz. Umut vaat ediyoruz, bir Avrupa kültürü yerleştirmeye çalışıyoruz. Şanssızlığımızı kırmamız ve sağlıklı kalmamız girilen bu yolda en kritik iki unsur. Saç baş yolduk belki ama maçın üzerinde bir kaç saatin geçtiği şu dakikalarda yeniden: 'İyi ki Beşiktaşlıyım'.

2 Ekim 2014 Perşembe

Notlar: Arsenal 4 - 1 Galatasaray

- Şampiyonlar Ligi arenasında 3 sezondur üst üste yer alan Galatasaray'ın 'ait olduğumuz yerdeyiz' mottosunun ne yazık ki çöküşünü izlediğimiz bir maçı daha geride bıraktık. Kilit unsurun istikrar olduğu bu turnuvada, Galatasaray artık tutunamama haline geçmiş durumda. Ülkemiz takımları için Şampiyonlar Ligi'nde yer almak her daim takdir edilecek bir başarı fakat Galatasaray'ın 2 sezondur izlettiği serüvenler doğrultusunda değerlendirmenin boyutu da bu seviyeye çıkıyor.

- Arsenal'in çok rahat bir maç çıkardığını söyleyelim öncelikle. Devre arası Wenger'ın oyunu yavaşlatma talimatı verdiği çok açık, yoksa maçın skoru çok kötü yerlere gidebilirdi. İlk yarıda aynı yerden birbirinin aynısı 3 gol buldu Arsenal. Kanadın sorumlusu Veysel Sarı'ya ağır bir fatura çıkarmaktan başka yapacak bir şey yok. Pozisyonu itibariyle ve Türk olduğu için ligde olduğundan kat kat değerlenen Veysel'in bu turnuva için doğru bir alternatif olmadığını bir kez daha gördük.

- Felipe Melo'nun stoper oynarken sırıtmadığını söylüyorduk ancak bugün Welbeck onun için çok ekstra kaldı. Fizik ve hız anlamında özellikle attığı 2. golde Melo'yu rezil ettiğini söyleyebiliriz. Welbeck haricinde Alexis'i de durdurmada sıkıntılar çekti. Hatta Alexis'e çok ciddi bir faulü var. O müdahale Galatasaray oyuncusuna yapılmış olsa ortalık yıkılırdı. 3 stoper ısrarının da son bulması gerekiyor artık bu iş de zorlamaya dönüşüyor.

- 4 gol yenildi ancak Muslera'ya bir şey söyleyemeyiz. Belki bir tanesini tutabilirdi ama bu bile haksızlık olur bir yandan çünkü topa vuran klas oyuncuların o noktada ıskalamasını zaten bekleyemezdik. Alex Telles beklentiyi bir türlü karşılayamıyor. Bonservisine ödenen 6 milyon €'yu yabancı oyuncu transferi bağlamında değerlendirirsek bu paralara Sneijder, Quaresma gibi oyuncular getirildi. Telles, henüz hiç bir şeyin hakkını vermiş değil ve yabancı kontejanının darbesine karşı ayakta durabileceği tek platformda da olumlu şeyler koyamıyor ortaya.

- Orta sahada Dzemaili ve Yekta vasattı. Cesare Prandelli'nin Selçuk'u ilk 11'den keseceği haberini almıştık ancak yedeklerde yer almamasını beklemiyorduk. İnanın bu iki oyuncu, geçtiğimiz haftalardaki Selçuk'tan iyi oynamadılar. Bir oyuncuyu kaybetmeyi göze alırken güvendiği bir şeyler olması lazım takımın. Onu göremedik. Oyuna sonradan giren Bruma'nın herhangi bir taktiğe bağlı oynadığını düşünmüyorum. Çok dağınık bir görüntüsü var. Her an her yerde olmak bu değildir. Yaşı genç, mental anlamda katetmesi gereken çok yol var.

- Pandev ve Burak'ın topla fazla bir işi olmadı. Burak'ın pozisyonu yüzde yüz penaltıydı. Öyle ya da böyle Şampiyonlar Ligi gollerine devam ediyor.

- Hamit Altıntop'a bir parantez açalım. Çok iyi oynadı. Uzun süredir onu izlemiyorduk ve biraz form tuttuğu takdirde ilk 11'in vazgeçilmezi olabilecek düzeyde bir performans sergiledi. Yapılan transferler ve denenen onlarca kadro dizilişi arasında onu tamamen unutmuşuz. Sonradan oyuna girmesine rağmen kendisini düzenli ilk 18'e yerleştirecek bir oyun ortaya koydu. Bu performans tekrarlandığı takdirde, bir sonraki adım ilk 11 olacaktır. Mücadeleci ve artık tecrübesini daha çok sahaya yansıtıyor, onu geri kazanmak için ne gerekiyorsa yapılmalı.

- Galatasaray adına sonuna kadar olumlu konuşabileceğimiz tek isim Wesley Sneijder'di. İlk yarıda takımın savunmasını üstlendi, ikinci yarıda hücumunu. Savunmada yaptığı sonuca doğrudan etki edecek müdahaleler var. Hücumda ise arkadaşlarını pozisyona sokmaya çalıştı, fırsat buldukça da kaleyi yokladı. Durağan görüntünün tek anahtarı o gibiydi. Topu ayağına aldığı her an bir şeyler yaratmak adına hızlı ve doğru kararları var ancak gerek sistem gerekse oyuncular sebebiyle bir türlü gerçekleştiremiyor. Gerçekten çok değerli ve her takımı yönetebilecek bir isim. O, bu kadar istekliyken ve pes etmiyorken, maksimum verimliliği alacak bir formül yaratılmalı.

- Arsenal'den de kısaca bahsedecek olursak, klasik bir Premier Lig futbolu ortaya koydular. Direkt paslar sonucunda fizik gücü yüksek, hızlı ve mükemmel birebir oynayan oyuncularla sonuca rahat gittiklerini söyleyebiliriz. İkinci yarı maçı bıraktılar zaten özellikle kırmızı karttan sonra tamamen vakit doldurdular. Galatasaray bu andan sonra ufak bir şut antrenmanı gerçekleştirdi hatta rakamlara baktığımızda Arsenal'den fazla şutu görünüyor ancak bu kimseyi aldatmasın çünkü o şutlar atıldığında maç biteli çok olmuştu.

- Manchester United'ın yolladığına sevindiği, Louis Van Gaal'in gol atamıyor dediği Welbeck hat-trick yaptı. Küçümsenmeyecek bir oyuncu, Galatasaray da küçümsemedi zaten ancak ona top aktaran Mesut, Alexis, Chamberlain gibi isimlere yapabilecekleri bir şey yoktu. Telles ve Veysel'in bir kaç gömlek altta kalması, Welbeck'in çok müsait toplarla buluşmasına yol açtı. Alexis Sanchez tıpkı Beşiktaş maçında olduğu gibi neredeyse sadece faulle durdurabildi. Galatasaraylı oyuncular da tıpkı Beşiktaşlılar gibi ona yaptıkları müdahaleler sonucunda sarı kart aldılar. İşin kötü tarafı da Arsenal'in böyle oynayacağını hepimiz biliyorduk. Galatasaray bu dizilişle bile bile bu topa girdi desek yanlış olmaz. 

28 Eylül 2014 Pazar

Notlar: Beşiktaş 1 - 1 Eskişehirspor

- Yine stad rezaletinden dolayı futbolun seviyesi çok düştü. Çok şiddetli yağan yağmurun yanı sıra artık bir klasik olan rüzgar ve bozuk zemin de eklenince maç çok olumsuz etkilendi. Ligde kendi evimizde oynadığımız maçlarda henüz galip gelemedik.

- Olcay Şahan'la başlayalım. Çok büyük oynuyor. Kaç zamandır nazar değmesin diye yazmayım diyorum ama Beşiktaş'a geldiğinden beri hiç lig maçı kaçırmamış Olcay. Bütün maçlarda forma giymiş ve giymeye devam ediyor. Her daim sahada ve hazır. Bugün de karambol pozisyonda sezgilerini iyi kullanarak Eskişehirspor defasından önce topa müdahale etti ve golü buldu. İkinci yarı Slaven Bilic tarafından kenara aldı. İstisnasız her maç kenara geliyor, neredeyse hiç bir maç 90 dakika sahada kaldığını görmedik. Bu politikaya pek olumlu bakmıyorum çünkü özellikle şu sıralar Olcay takımı sırtlıyor. 

- Forvetlerden beklenen katkı alınamıyor. Bu noktada Olcay'ın skor katkısının değeri de iki katına çıkmış oluyor. Cenk ve Mustafa'nın bitiricilik anlamında yaşadığı sıkıntılara geçtiğimiz ay sıkça şahit olmuştuk. Bugün ilk 11 başlayan Ba da hazır bir görüntü çizmedi. Adapte olamamış gibi görünüyor. Gerçi bu stadda kendini kanıtlaması için normalden çok fazla çabalaması lazım. Maç koşulları gerçekten çok kötü, bu duruma bir müdahale gerekiyor artık Başakşehir mi olur, Zeytinburnu mu olur bilmiyorum ama puanlar gidiyor.

- Eskişehirspor'un ofsayt diye sayılmayan bir golü var. Pozisyon ofsayt değildi. Hatta hakemi yanılgıya düşürecek bir durum da yoktu. Yanlış karar verdi, gol sayılmalıydı.

- Sosa da henüz ilk 11 çıkmaya hazır değil belli ki yine sonradan oyuna girdi. Son dakikada çok müsait pozisyonu kaçırdı. Bu tip klas oyun tarzlarıyla bilinen adamların böyle hataları daha az yapması lazım.

- Erkan Zengin'in maç sonu açıklamalarını da eklemek istiyorum:

"Futbol oynanmadı. Ben buna rezillik diyorum. Beşiktaş burada maç kazanamaz. Kimse kazanamaz. Normalde maç 0-0 bitecekti. Şansa böyle goller oldu. Bu sahada sadece mücadele edeceksin. İnanılmaz kötü. Zemin, hava, rezillik yani"

- Durum böyle olunca futbol adına da çok bir şey yazılmıyor. Atatürk Olimpiyat Stadı'nda kimsenin istediğini ortaya koyamadığı, evdeki hiç bir hesabın çarşıya uymadığı bir futbol izliyoruz. 

18 Eylül 2014 Perşembe

Notlar: Beşiktaş 1 - 1 Asteras Tripolis

- Atatürk Olimpiyat Stadı'nda rüzgardan dolayı futbol oynamanın zor olduğu bir çok futbolcu tarafından dile getirilen bir durumdu. Bugün bunun üzerine bir de yağmur eklendiğini düşünürsek, maçın oynandığı koşullar ilk bahsetmemiz gereken şey olarak görünüyor. Oyuncuların kayarak yaptıkları müdahalelere ve kısa,uzun fark etmeden atılan tüm pasların şiddetine doğrudan etki yapan bir zeminde oynandı maç.

- 2 sezondur görmeyi çok istediğim Sivok-Franco ikilisi bu maç beraber görev aldı. Ligde yabancı sınırından dolayı bu ikiliyi hiç yan yana görememiştik. Ben oyunlarını beğendim. Elbette ki onları ligde beraber izleyemeyiz ama Avrupa'da güzel bir ikili olacaklarını düşünüyorum.

- İlk yarıda Gökhan Töre'nin golünün yanı sıra kaçan da birçok fırsat oldu. Hem Olcay, hem Gökhan, hem de Oğuzhan ceza sahası içinde müsait pozisyonları harcadılar. 3'ünün de aynı ölçüde kötü vurması, yine aklıma olumsuz koşulları getirdi.

- Mustafa Pektemek sakatlanıp çıkmak durumunda kaldı. Henüz sezonu açalı 1.5 ay gibi bir süre geçti, neredeyse bütün oyuncularımız bir tur sakatlandı. Bu noktada, daha derin bir neden analizi yapılması gerekiyor çünkü 3 kulvarda mücadele eden bu takımın rotasyonunun sezon boyunca daralmaması gerekiyor. Umarım Mustafa'nın durumu ciddi değildir.

- İkinci yarı yağmurun durmasıyla zemin iyice rezalet bir hal aldı. Bu zeminde daha fazla sakat vermememiz gerçekten sevindirici. Paslar, oyuncu koşuları çok olumsuz etkilendi. Beşiktaş Olcay ve Sosa'yla yine önemli fırsatlar yakaladı fakat değerlendiremedi. (Sosa bir kaç şık pas atarak bizlere bir ön fikir sundu ancak yorum yapmak için daha uzun oynadığı bir maçı bekliyorum.) Adamlar da 88'de geldi attılar. Rakibin bulduğu pozisyon gibi Beşiktaş'ın 5 pozisyonu vardı ancak bitiricilik anlamında yaşadığımız sıkıntı burada da bizi 2 puandan etti.

- Rakibin kapalı ve sürekli hata yapan futbolu, futbolcularımızın konsantrasyonuna da etki etti diye düşünüyorum. Böylesine müsait pozisyonları dışarı vurmanın faturasının böyle olabileceğini kimse beklemiyordu. Rakamlarla konuşacak olursak 12 şutun 9'unu dışarı vurmuş Beşiktaş. Bunların minimum 4-5'inin gollük pozisyonlar olduğunu hatırlatıyorum. Kaleyi dahi isabet ettiremediler.

- Rahatlatacak golü atamamanın getirdiği stres ve bunun üzerine alınan beklenmedik beraberlik sinirleri bozdu. Gruptaki en kolay maç olarak değerlendirilen bu maçta alınan 1 puan, ne yazık ki ciddi bir başarısızlık.

17 Eylül 2014 Çarşamba

Notlar: Galatasaray 1 - 1 Anderlecht


- Prandelli'nin sitemkar fotoğrafını özellikle seçtim çünkü maçta gerçekten kötü bir Galatasaray seyrettik. İstediği hiç bir şeyi ortaya koyamayan takım, 1 puanı zor kurtardı. Böylesine kötü oynanan maçta alınan 1 puana sevinildi elbette ama maç öncesi 1 puan alınacağı söylense tek bir kişi kabul etmezdi. Neticede bu gruptaki en kolay maç olarak değerlendiriliyordu.

- Yeni transferler Pandev ve Dzemaili ilk 11'de oynadı. Oyuncular zaman zaman bize kalite kokan hareketler sunsalar da hazır olmadıkları ve takıma alışmadıkları çok açık. Madem bu adamları transfer etme gibi bir durumun vardı, neden bunu son saniye yapıyorsun? Madem son saniye aldın, bir adaptasyon süreci geçirmelerini bekle, 1 hafta sonra ilk 11'de Şampiyonlar Ligi maçına çıkarma. Getir-hemen oynat-mucizeler yaratsın tadında oyuncular değil bunlar.

- Selçuk İnan'ın pozisyonu itibariyle en kritik görevi olan pas dağıtmada dahi aksadığını görmekteyiz. Bu noktada kaptanın da kredisini tükettiğini düşünüyorum. Savunma anlamında da biraz yumuşak kalıyor. Yenen golde topa müdahale etmek yerine rakip oyuncuyu sarsmaya kalktı. Madem adama hamle yapacaksın, o zaman o adam o şutu çekemeyecek. Hem topa müdahale edemeyip, hem de adamı azcık ittirmeyle o şutun engellenme şansı yoktu, akabinde gol geldi.

- Ligde forma şansı bulamayan Alex Telles'in de bocaladığını gördük. Savunma zaafları olan oyuncunun bu eksikliği devam ediyor. Bu eksiklik mevcutken, hücum anlamında yaptığı bindirmelerde de başarılı olma yüzdesi sorgulanır. Taraftarın yüksek sesle yuhaladığı Veysel Sarı oyundan çıkmazken, Prandelli onu çıkarmayı tercih etti. Bu noktada oturup bir düşünmesinde fayda var, beklenen seviyeden hala uzakta.

- Aurelien Chedjou büyük oynamaya devam ediyor. Golde yaptığı asisti ayakta alkışlanacak cinsten. Geçen sezon yarattığı izlenim sonucunda bu yıl ilk 11 çıkma ihtimalini zayıf gördüğümü söylemiştim. ( http://faulolmasilazim.blogspot.com.tr/2014/09/galatasarayda-yabanclarn-ilk-11.html )
Beni mahcup etmeye devam ediyor. Golü Burak'ın atması da onun yitirme eğiliminde olduğu özgüvenini geriye getirmek için iyi bir başlangıç adımı.

- Rakibi de kısaca değerlendirecek olursak buraya çok net bir beraberlik için gelmişler. Savunma bazlı bir futbolla vurgun yapabilirsek yapalım düşüncesi altında gol buldular. Golde oyuncunun ekstra düzgün vurduğunu da söylemek lazım. Topun gittiği nokta Fernando Muslera'nın uzanabileceği bir yer değildi. Son dakikada yenen gol yaralamıştır elbet ama 1 puanla dönerek bu maç için misyonlarını tamamladıkları çok açık. Açıkçası takım halinde hiç bir numaraları yok gibi görünüyor. Deplasmanda birbiriyle oynamaya alışmış ve taktik anlamda biraz daha yanlara açılan bir Galatasaray, Anderlecht'i yenecektir.

1 Eylül 2014 Pazartesi

Notlar: Türkiye 77 - 98 ABD


- İlk yarı acaba olur mu dedik ama ABD'yi yenmek için bundan fazlası gerekiyor ne yazık ki. İkinci yarı, özellikle son periyot darmadağın olduk ve maçı farklı kaybettik.

- ABD'nin diğer takımlara karşı bu ezici üstünlüğü elbette ki NBA yıldızlarının bireysel yeteneklerinden kaynaklanıyor. Bunun yanında takım olarak hızlı ve atletik olmalarını da sayabiliriz. Bu noktada rakipten yavaş ve daha az atletik olmak bu handikapları aşmanızı imkansız kılıyor. Özellikle hızlı hücumlarda, kesilen birkaç turnike haricinde, ABD'nin çok kolay sayı bulduğunu gördük.

- Kenneth Faried'ı durduramadık. Faried atletik özelliklerinin yanı sıra müthiş ribaund sezgileriyle bu noktaya gelmiş bir isim. Geçtiğimiz sezon çaylaklar maçında 40 sayı atıp rekor kırmıştı. Maçta da gördüğümüz üzere çok ekstra hücum silahları yok. Tamamen atletikliğe dayalı sayı buluyor ve bu anlamda uzunlarımız oldukça yetersiz kaldı. Faried bulduğu sayılarla ve oyunuyla takıma enerji getiren bir isim. Nuggets'ta da bunu sıkça yaptığına şahit olmuştuk. Yani bu adamın böyle olduğunu önceden de biliyorduk ama yapacak bir şey yok.

- Anthony Davis sağlıklı olduğu takdirde lig tarihine adını yazdıracak bir PF. Bugün de bizim uzunlarımıza karşı çok ekstra kaldığını gördük. O ve Faried maçın dengesini değiştiren isimler oldu. Davis, takımın tıkandığı anlarda her maç yaptığı işleri yaparak çok kolay sayı buldu. Faried-Davis ikilisinin hücumlarının yanı sıra mükemmel blokçular olduklarını da bizlere hatırlattılar. Faried, top çalmalarıyla milli takımımızın direncini kırdı.

- Derrick Rose sağlıklı görünüyor. Sağlıklı derken onu Rose yapan fiziksel üstünlüklerden sakatlık döneminde bir şey kaybetmemiş. Elbette ki uzun süredir oynamadığı için onu sık sahada göremiyoruz ama yine de önümüzdeki sezon için hazır olduğunu gözlemledik.

- James Harden gerçek bir lider olma yolunda ilerliyor. Skor anlamında inanılmaz üretken bir oyuncu olduğunu zaten biliyoruz ancak bugün bir kez daha gördük ki saha görüşü da oldukça iyi. Takımı çok iyi yönetti, farkın açılmasında onun büyük payı var.

- Stephen Curry ve Klay Thompson NBA'in en elit şutörleri arasında. Bu ikiliyi ligde ilk 5'te sayabiliriz. Şampiyonada üçlük çizgisinin NBA'dekine kıyasla potaya daha yakın olması onların işlerini kolaylaştırdı. Savunma anlamında bu silahlara yapacak çok da bir şey yoktu.

- Milli takımımızda Oğuz Savaş'ın bu canavarlara karşı koymak için oldukça çabaladığını gördük. Ancak zıplamasının çok kısıtlı olması sebebiyle kimi hücumlarda çok kolay durduruldu. 

- Ömer Aşık özellikle ilk yarı çok iyi bir savunma yaptı. ABD oyuncularının içeriye drive'ları ve uzunların post-up oyunlarında her daim bir müdahalesi vardı, çoğunun pozisyonunu bozdu ve basketi engelledi. NBA'de de bu özellikleriyle tutulduğunu biliyoruz. Faul atışlarında hala sıkıntı yaşıyor. Shaquille O'neal, Ben Wallace gibi isimlerin 20 yılda bu işe bir çözüm bulamadığını düşünürsek, Ömer'i de çok suçlamamak lazım. Yine de kendini geliştirebilir. Maçın kopma anlarında kaçırdığı atışlar farkın inceden açılmasına yol açtı.

- Cenk Akyol top kullanma cesaretini yine gösterdi. Atışlarının çoğu mantık çerçevesindeydi. Onun hep inanılmaz potansiyelli olduğunu ve beklenenin altında kaldığından bahsederiz. Kimi zaman o potansiyelden enstantaneler izletebiliyor.

- Atletik özellikleriyle var olan guardımız Sinan Güler de çabaladı ancak rakip takımın hepsi bu konuda birer marka olunca, onun için bu özellik pek işe yaramadı. Çok kritik üçlükler soktu ama uçup kaçmasına çok izin vermediler haliyle.

- Milli takımın canı sağolsun, iyi savaştılar. Direnç son periyot bir anda kırıldı ve akabinde fark geldi. Ne olursa olsun basketbol ABD'nin sporu, bu noktada rekabeti son periyota kadar taşımak da önemliydi.