12 Ekim 2014 Pazar

Notlar: Fenerbahçe Ülker 90 - 96 San Antonio Spurs

- Çocukluk hayalimi gerçekleştirmek adına atladım İstanbul'a gittim Spurs maçını seyretmek için. Çok uzun yıllardır sadece televizyondan izleyebildiğim, benim için bir tutku olan bu takımı canlı seyretmek inanılmaz bir duyguydu.

- NBA'in dünyadaki tanınırlığını arttırmak adına düzenlediği NBA Global Games kapsamında oynanan bu maçı diğerleri gibi değerlendirmenin bir manası olduğunu düşünmüyorum. O yüzden Spurs boyalı alanda etkiliydi, Fenerbahçe çok üçlük attı gibi yorumlara hiç girmeden, Spurs oyuncularından ve atmosferden bahsedeceğim.

- Üçlük çizgisi ve periyot süresi dahi NBA standartlarına uyarlanmıştı. Spurs, maskotu, dans ekibi, efsaneleriyle tam kadro gelmiş ülkemize. Her şeyiyle tam bir NBA maçı havasındaydı. Maç başlamadan Spurs takımı ısınırken oldukça yakınlarına gitme fırsatım oldu. Danny Green'in şut stili ekranda görülenden de enteresan, ikinci bir oyuncu yoktur öyle şut atan. Manu Ginobili ise topu elinden inanılmaz temiz çıkarıyor. Sanki bilek şut atışının her milisaniyesini bize izletmek istercesine, bir sanat gibi şut atıyor. Tim Duncan takım arkadaşlarıyla hep bir etkileşim halinde, gerçek bir lider gibi davranıyor. Küçük küçük hareketlerle sürekli olarak takım arkadaşlarının moralini arttırmaya çalışıyor. 39 yaşına basacak olmasına rağmen ısınmalarda hala en aktif isimlerden biriydi. Onu canlı izlemek gerçekten inanılmaz bir tecrübe oldu. Lig tarihinin en iyi 4 numarası, benim neredeyse 10 yıldır takip ettiğim bu ligde açık ara en sevdiğim oyuncu birkaç metre ötemdeydi. Her hareketiyle bir efsane.

- Maça gelecek olursak, Tim Duncan'ın çok oynamasını beklemiyordum. Ancak ilk periyotu 13, maçı da 23 sayıyla tamamlayarak bana da çok güzel bir hediye verdi diyebilirim. Basketbolun kitabını yazmış gibi oynuyor. Yaşı itibariyle ekonomik oynuyor ama fizikten düşmediğini de söylemek istiyorum. İçeri drive eden herkes savunmada onu görünce yine duraksıyor, bir duvar gibi karşısında hepsinin. Hücumda da boyalı alan çevresinde sanki gözlerini bağlasak bile sayı bulacak gibi görünüyordu. Saha görüşü ve basketbol IQ'sunu her hareketinde hissedebiliyorsunuz. 
- Fenerbahçe Ülker farkı kapatınca taraftar coştu ve kulakları sağır edecek bir gürültü çıkarmaya başladı. Bu durumlarda Spurs'de sahneye çıkan tek bir isim vardı: Tony Parker. Fenerbahçe ne zaman yaklaşsa Parker bir orta mesafe şut kaydetti. İstisnasız her Fenerbahçe kıpırdanmasında Parker sahnedeydi. Topu aldı, gitti, sayıyı atıp döndü. Kaçırmadı. Top hakimiyeti ve dribbling yeteneği inanılmaz. Onu savunan oyuncuların top Parker'dayken ayakta kalmaya bile ekstra çaba sarf etmeleri lazım. Tıpkı NBA'de olduğu gibi burada da içeriye delici girişler yaptı. Faul dışında kesinlikle durdurulamadı.

- Manu Ginobili de çok etkileyici bir isim. İstediğini ortaya koyamadığı anlarda yüzündeki o kazanma istediğini bütün arenaya gösterdi. Bu hırsına rağmen gerçek bir profesyonel. Yıllardır olduğu gibi bu maç da yedek başladı, yedek takımın liderliği görevini iyi üstleniyor. Sorumluluk alma becerisi çok üst düzey bunu da söylemek lazım.

- Austin Daye ve Jeff Ayres fizik anlamında birbirine çok benziyor. Zaman zaman onları ayırt etmekte zorlandım diyebilirim. Sanki aynı oyuncudan iki taneye sahibiz, biri pota altı, biri dışarıda oynuyor gibi.

- Boris Diaw'ın fiziğinin televizyondan görüldüğünden aşağı kalır bir yanı yok. Kamyon gibi bir adam. Fakat öyle bir kaç pozisyon oldu ki ne kadar kıvrak bir oyuncu olduğunu da bizlere gösterdi. Bir oyun kurucunun sahip olmak isteyeceği bileklere sahip. Pas yeteneği çok üst düzey ayrıca o fiziğiyle savunduğu hiç bir Fenerbahçeli oyuncu onu itmeyi dahi başaramadı. Oyunun her iki yönünde de çok değerli bir isim.

- Çaylak Kyle Anderson iyi bir seçim gibi duruyor. Oyuncunun Spurs sistemine alışması ve erkenden pişmesi adına saha içinde sürekli olarak takım arkadaşları tarafından yönlendirildiğini söyleyelim. Belinelli pek sokamadı belki ama yine de boş alanlara çok iyi kaçıyor. Matt Bonner totalde 6-7 saniye falan oynadı. İlk yarı biterken Pop bir set çizdi ve onu oyuna aldı, Bonner de üçlüğü anında çaktı ve çıktı.

- Gregg Popovich karizmatik bir koç. 4-5 sene önce yaptığı gibi sakal tarzına geçiş yapmış. Maç boyunca hiç oturmadı, çizginin 1 cm gerisinden bazen hiç kıpırdamadan maçı izledi ve direktifler verdi. Her mola aldığında kafayı öne eğdi, asistan koçları topladı ve potanın altına doğru gitti. Taktikleri orada verdi. Oraya öyle bir yürüyüşü vardı ki kafasının içinden geçenleri bütün arena merak etmiştir bence.
- Televizyondan izlediğimiz için bilemiyorduk ama periyot aralarında güzel şovlar vardı. Şut, yetenek yarışmaları falan yapıldı. Ama maçın durduğu anlarda damga vuran isim kesinlikle Coyote'ydi. Her sahaya çıktığında binlerce kişiye kahkaha attırdı. Kenardaki bir güvenlik görevlisinin arkasına geçip yaptığı bir 'yakın' dans var ki herkesi yerlere yatırdı diyebilirim. VIP kısmında oturanlarla çok uğraştı. Tribünleri coşturdu. Bazen ona bakarken maçın tekrar başladığını kaçırdık, öyle bir ilgi çekti.

- Oyunun durduğu anlardan birinde San Antonio Spurs efsaneleri Sean Elliot ve George Gervin orta bölgeye geldi ve izleyenlere tanıtıldı. Onları da canlı görmek, beklenmedik bir olumlu gelişme oldu. Çok ciddi bir alkış aldılar.

- Özetle bu maç benim için unutulmaz bir tecrübe oldu. Başta Tim Duncan olmak üzere Big Three, Popovich ve bu tarih yazan kadro basketbolu bırakmadan onları canlı seyretme fırsatı bulmak gerçekten harikaydı.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder