27 Ocak 2018 Cumartesi

Faulcast #1-2


İki eski arkadaşımla beraber Faulcast adıyla NBA podcasti kaydetmeye başladık. Ağırlıklı olarak NBA gündemi üzerine konuşmayı planlıyoruz. İlk iki bölüm ile ilgili detayları aşağıda bulabilirsiniz.

Faulcast'in 1. bölümünde Cleveland Cavaliers, San Antonio Spurs ve All-Star ilk 5 draftı üzerine konuştuk. Cavs’in takas dedikodularını ve Kawhi Leonard’ın sakatlığını özel olarak değerlendirdik.



Faulcast'in 2. bölümünde ise All-Star yedekleri ve dışarıda kalan oyuncular üzerine konuştuk. Ayrıca Jason Kidd'in kovulmasından ve olası Kidd&Suns birlikteliğinden bahsettik.
   

14 Nisan 2017 Cuma

Kawhi Leonard Sezon Değerlendirmesi


Kawhi Leonard sistemin parlattığı bir oyuncu mu tartışmalarının sonsuza dek kapandığı bir sezonu geride bıraktık. Cevap: "Değil". Hatta öyle bir değil ki bugün kimi otoriteler Kawhi'ı MVP ödülünün dark horse'u (fazla üzerinde durulmayan favori) olarak gösteriyor. O artık sistemin çok ötesinde bir adam.
Kawhi'ın 2016/2017 sezonunu hücumda gösterdiği gelişim üzerinden anlatmak en uygun yöntem gibi görünüyor. Kawhi sezonu 25.5 sayı ortalamayla (lig 9.su) tamamladı. Bu bir önceki sezona kıyasla 4.3 sayılık bir artış demek. 4.3 sayı ciddi bir sıçrama ama inanın Kawhi'ın hücumdaki evrimini tarif etmede çok yetersiz kalıyor. Kawhi bu sezon ligin en önemli pick-and-roll oyuncularından biri haline geldi. Switch olsun/olmasın birkaç dribbling sonrası orta mesafeleri sokarken artık çok daha rahat.
Kawhi orta mesafelerde hep iyiydi ama bu sezon şut öz güvenindeki gelişimi fark etmemek imkansız. Bu şutları yaratırken vücudunu çok iyi kullanmaya başladı.

Kawhi'ın şut güzellemesini orta mesafeyle sınırlayamayız tabi ki. Geliştirdiği bir diğer hücum silahı da ikili oyunla veya kendi başına yarattığı pull up üçlükler. Kawhi'ın üçlük yüzdesi 44.3%'ten 38.1%'e geriledi. Hücumdaki artan rolü sonrası sıkışan oyunda kilit açmak veya takıma momentum kazandırmak için üçlüklere yönelen Kawhi'ın yüzdesindeki bu düşüş gayet doğal. Maç başına isabet sayısını 1.8'den 2'ye çektiğini de ekleyeyim.
Kawhi pick sonrası drivelarını da epey geliştirdi. Bu driveların başarısında vücudunu kullanma becerisinin payı büyük. Geçtiğimiz sezon maç başına 4.6 serbest atış deneyen Kawhi'ın bu sezon bu rakamı 7.2'ye çekmesi tesadüf değil. Artık daha çok yükleniyor, daha agresif oynuyor. 

Serbest atışla sonuçlanan pozisyonların önemli bir kısmı da izolasyon oyunlarından kaynaklanıyor tabi ki. Gregg Popovich sistemlerinde yıllardır hep geri planda olan izolasyon hücumu, sistem ötesi Kawhi'la birlikte oyun planımıza dahil olmuş durumda (Küçük bir not: 2014 pas basketbolunu hala özlüyorum). Ve evet, Kawhi Leonard bu izolasyon işini de iyi beceriyor. Yine bu sezon geliştirdiği, Michael Jordan'ı/Kobe Bryant'ı andıran fadeaway atışlarını özel olarak beğeniyorum.


Kawhi'ın bu sezon en çok geliştirdiği yönlerinden biri de kuşkusuz clutch (yakın geçen maçın son anları) basketbolu. 2017 model Spurs 2016'ya kıyasla çok daha fazla yakın giden maç oynadı. Rakibin kadro kalitesinden bağımsız bir şekilde maçların sıklıkla gidip geldiğini gördük. Hatta bir ara arka arkaya 5-6 maç 10 sayı geriye düşüp dönme serimiz vardı. Hal böyle olunca geçtiğimiz sezona kıyasla daha fazla clutch dakika oynadık. Kawhi'ın bu anlarda kaybolması tüm bu gelişimin üzerine ağzımızda acı bir tat bırakabilirdi. O ise kaybolmanın yakınından bile geçmedi, ekseriyetle ağırlığını koydu. Büyük oyuncu tanımının olmazsa olmaz koşullarından birini bu sezon sağladı. Özellikle Rockets maçı unutulmazdı.



Biraz da Kawhi söz konusu olduğunda bahsetmeye alıştığımız yere gelelim, yani savunmaya. Kawhi'ın bu sezon Yılın Savunmacısı ödülünde geride kalmasını yadırgamıyorum. Hücumdaki yükü bu kadar artınca savunma performansı geçtiğimiz iki sezondaki kadar konuşulmadı. Konuşulmadı ama bu savunmasında eksilen bir şey olduğu anlamına gelmiyor. Kawhi'ın defansif +/- istatistiğindeki düşüşü (2.8->1.5) kendisine değil Tim Duncan'ın emekliliğine bağlıyorum. Kawhi aynı savunmayı yapıyor ama Gasol&Lee'yle beraber oynarken geçtiğimiz yılki defansif +/- rakamlarını tutturması mümkün değil. Bu sezon rakip takımların hücum ederken Kawhi'ı dışarı çektiğini gördük. Kawhi'ın savunduğu oyuncu sahanın en dibine giderek onu takım savunmasından ayırmaya çalıştı. Adamlar hücum ederken savunmacıya önlem aldılar. Daha ötesi olabilir mi? Özetle; The Claw hala The Claw.



Bugün geldiğimiz noktada Kawhi'ın lig tarihinin en iyi perimeter savunmacısı olup olmadığını tartışıyoruz. Bu adam rakip süper yıldızları savunurken aynı zamanda maç başına 25.5 sayı atıyor, üstüne üstlük kritik anlarda takımını tek başına sırtlıyor. Yine bu bahsettiğimiz adam 6 yıllık NBA kariyerinde yaptığı faulden (697) çok top çalacak (704) kadar temiz bir basketbol oynuyor. Tüm bunları yaparken egosuna yenik düşmüyor, muazzam bir takım arkadaşı olmaya devam ediyor.  İki yönlü basketbolun bu derece yüceltildiği ortamda Kawhi Leonard'dan daha değerli bir oyuncudan bahsedebilir miyiz? 2016/2017 sezonu itibariyle; sanmıyorum.

10 Ocak 2017 Salı

Kaos

Tarihler 22 Temmuz 2016'yı gösterirken Derrick Rose yeni takımı New York Knicks'i, Golden State Warriors'la beraber NBA'in süper takımı olarak ilan etmişti. Böylesine yüksek motivasyonla çıkılan yolda bugün geldiğimiz nokta o kadar da süper değil.

Birkaç saat önce sonlanan Knicks-Pelicans maçı kadroları açıklandığında Derrick Rose her zaman olduğu gibi ilk 5'te başlayacak olarak görünüyordu. Tek problem şu ki; Rose birkaç saat önce Chicago'ya gitmişti ve bundan kimsenin haberi yoktu. NBA medyası koç Jeff Hornacek ve bulabildikleri tüm Knicks yetkililerini soru yağmuruna tutarken alabildikleri tek cevap "Bilmiyorum, bakacağız." ve türevleri oldu. Böylesine bir vurdumduymazlığa bir NBA takımında rastlamak hiç kolay değil. Tarihin tüm takımlarında bin bir türlü sıkıntı yaşanmıştır ama disiplinsizliğin bu raddeye vardığı çok nadir görülür. Süper star kaprisleri organizasyonlar için tatlı/ekşi seviyede seyreder hep.  Parlak CV'si sayesinde işe alımda mülakatı transit geçen Rose ise son hareketi ile koca Knicks organizasyonunu aciz bir durumda bıraktı. Ciddi bir problemi olabilir ama haber vermeden şehri terk etmek olmaz. Bu olayla birlikte Knicks'teki kaos iyice ayyuka çıktı. Aslına bakarsanız, bu biraz da malumun ilamı oldu.

Kaos güçlü bir kelime. Knicks de bu kelimenin hakkını sonuna kadar veriyor. Bu sezon 21 milyon dolar ödedikleri oyun kurucularının hiçbir şey demeden ortadan kaybolması birden bire olan bir şey değil. Günümüzün değişen iletişim yöntemlerine en ufak ayak uyduramayan başkan Phil Jackson bu ortamın tohumlarını ekti. Yanlış olmasın; 11 yüzüklü bir efsaneye saygısızlığı asla kabul etmem, tıpkı Jackson'ın kendi modasının çoktan geçtiğini kabul etmesi gerektiği gibi. Şimdi sayacağım olaylar sezonun ilk 3 ayında yaşandı:


Takım başkanının bu şekilde hareket ettiği bir ortamın sağlıklı olmasını bekliyor muyduk gerçekten? Başkan iletişimi bu şekilde sağlarken, Rose'un iletişimin nasıl olmasını bekliyorduk?

Şimdilerde Jeff Hornacek'in Melo'dan memnun olmadığı ve Knicks'in Melo'nun kontratındaki "takas edilemez" maddesini kaldırmasını istediği konuşuluyor. Süper takım nidalarıyla çıkılan sezonda daha All-Star arası olmadan bunlardan bahsediyor olmamız ne kadar ironik. Knicks'in Carmelo politikalarının işlevselliğini açıklayan bir istatistik vereyim: Melo bu sezon 3 kez oyundan atıldı. Ligin en huzurlu süper starı gibi durmuyor, değil mi?

Daha bir de sıkıntısı olup, henüz ismini açıklamayanlar var:

Özetle organizasyon içindeki sıkıntılar bu kadar deşifre olmuşken herhangi bir başarıdan bahsetmek mümkün değil. Saha içine konsantre olmak için öncelikle saha dışındaki ortamın sütliman olması gerekiyor. Bunun için çabalayan bir kişi yok. Tarih 10 Ocak 2017. Süper takım kayıp. Süper kaos hakim.

5 Aralık 2016 Pazartesi

Üslubu Hariç Barkley'i Anlayabiliyorum

Charles Barkley geçtiğimiz günlerde Warriors'ı kız gibi basketbol oynadıkları için eleştirdi. Barkley'nin Warriors'ı sevmediği bilinen bir gerçek, bu açıklamayla bunu perçinlemiş oldu. Fazlasıyla eleştiri alsa da söylemek istediği şeye ben katılıyorum.

Barkley'i desteklemeden önce ifade tarzına laf etmezsem içimde kalır. 2016 yılında ABD'nin en popüler NBA şovunda zayıflığı nitelendirmek için kadın metaforunun kullanılması utanç verici. Günümüz dünyasında bu üslubu kullanmamak zerafet gösterisinden öte bir zorunluluk olmalı. Böyle bir ifade tarzı gerçekten kabul edilemez. NBA organizasyonu her yaz WNBA'in daha popüler olması için kendini yırtarken, San Antonio Spurs takımı koç ekibine Becky Hammon'ı davet etmekle kalmayıp Yaz Ligi'nde onu baş antrenör olarak görevlendirirken hala basketbol-kadın ikilisini aynı düzlemde kabul edememek acizlikten başka bir şey değil.

Açıklamaya dönecek olursak; ben Barkley'i anlayabiliyorum. 1.98 boyuyla pota altı oynayarak kariyeri boyunca ekmeğini taştan çıkarmış ve bu eforu sayesinde Hall of Fame olmayı başarmış bir oyuncunun bu kadar temastan uzak bir basketbolu sevmesi mümkün değil. Ben prime Barkley'e yetişemedim ama Duncan ve Shaq'la büyüdüm. Basketbolu güzel kılan elementlerden biri de onların oynadığı pota altı oyunuydu. Hustle diye tabir edilen itişmeye ve güce dayalı basketbol bugün çok ender görülüyor, görüldüğünde de çok özel oluyor çünkü bunu özlüyoruz. Modern basketbol masallarına hepimiz kapıldık ama Shaq'ın pota altını darmadağın ettiği bir klip görünce "Şimdi böylesi yok" demekten kendimizi alamıyoruz. Uzun oyuncuların fundamentallarına dahi dikkat etmez olduk çünkü eskisi kadar önemli değil.

Warriors'ın oynadığı basketbolun verimliliğini ve güncelliğini tartışacak değilim. Günümüz itibariyle oyuna yön verme konusunda öncü ekip onlar. Asıl soru; maç başına 140 sayı izlemek güzel ama bu kadar tek hücum silahına dayalı bir basketbolu istiyor muyuz? Reggie Miller ve Ray Allen bizler için çok özeldi, bugün Brook Lopez bu isimler kadar üçlük deniyor. Garnett'in şut menzili eşsizdi, bugün bu mesafeden atamayanı kovalayacaklar neredeyse. Nostaljinin algımı yönetmesine izin vermek istemiyorum ama oyuncuların tarzlarındaki çeşitlilik sayesinde her şeyi barındıran basketbol daha bir cazipti sanki. Herkesin belirli bir rolünün olduğu, bu rol dağılımında şutör oyuncuların şut atmakla görevli olduğu düzeni özlüyorum. All-around oyuncu özel bir kavramdı, bugün ligdeki herkesten bunu yaratmaya çalışan sistemi sevemiyorum. Bu yapay şutörlerin doluştuğu düzene öncülük eden Warriors'ı sevmeyen Barkley'i de tam olarak bu yüzden anlayabiliyorum.

26 Kasım 2016 Cumartesi

Kobe Esintileri

Kawhi Leonard kariyerinin başından beri bir savunma uzmanıydı, hücumda ise her geçen yıl üstüne koyarak uzman seviyesine geldi. 2016-2017 sezonunda ilk 16 maç itibariyle maç başına 25 sayı atan bir canavar var karşımızda. Spurs şut antrenörü Chip Engelland'ın bu konuda payı büyük. Kawhi'ın şut mekaniğini düzeltip, şutunun bugünkü seviyeye gelmesini sağlayan isim o. Bugün değinmek istediğim nokta ise Kawhi'ın hücumdaki etkinliğinin evrildiği yön ile alakalı. Kobe yönü.

Mike Prada'nın da dediği gibi bu düşünce ilk başta rahatsız edici gibi görünüyor. Takım arkadaşlığının her daim en ön planda olduğu Spurs organizasyonunun yeni yüzünün, lig tarihinin paylaşmayı en az seven oyuncularından birine benzetilmesi tabi ki de rahatsız edici. Ama işin basketbol kısmına odaklandığımızda bu benzetmenin ne kadar değerli olduğunu kabul etmemiz gerekir. "Kobe gibi hücum etmek" inanılmaz bir şeyi temsil ediyor.
İzolasyon yani birebir oynanan hücumda Michael Jordan ve Kobe Bryant ile özdeşleşen birtakım hareket kombinasyonları var. Bu top sürme sonrası jump-shot da onlardan biri. Hayırsever biri Kobe'yi bu videoya montajlayarak benzerliğin seviyesini gözler önüne sermiş. Sezon başında Danny Green'in yokluğunda (ve tabi ki Parker'ın sakatlığında) ideal kadroya sahip olmadığımızdan ötürü sistemden ödün verip Kawhi izolasyonlarına dönüş yapmıştık. Yukarıdaki video bu periyota ait. Yine aynı dönemde oynanan Kings maçı sonrası DeMarcus Cousins'ın Kawhi'ın oyununda Kobe'yi gördüm açıklaması var. Hatta o dönem "Kawhi, yazın Kobe ile antrenman yaptı" dedikodusu bile çıkmıştı. O dedikoduyu Kawhi şu şekilde yalanladı:
Beraber çalışmadık ama gelecek yaz neden olmasın diyor. Gerçekten de neden olmasın? Çünkü Kobe kumaşı benzerliği bir jump-shot'la sınırlı değil. Kawhi onun gibi fadeaway de atabiliyor:
 Bu şutun Kobe'yi anımsatmadığını söyleyen var mı gerçekten? Ya da bunun:

Maç sonu, basket atılması gerekiyor: Kawhi eli titremeden sorumluluk alıyor. Deplasmanlarda "taraftar susturan" dediğimiz şutları atmada üstüne yok. Bu anlamda 2000'li yılların en clutch oyuncularından biri olan Kobe'den daha iyi bir örnek gösterilebilir mi?

Eğer Spurs daha çok izolasyon oynarsa bu gerçek iyice gün yüzüne çıkar (Umarım oynamayız). Kawhi'ın hücumunda Kobe kumaşı var. Onun yaptıklarını yapabiliyor. Ve üstelik tüm bunları Kobe'den daha yüzdeli şut atarak yapıyor. Spurs sistemi içerisinde bir Kobe hücumu potansiyeli. İnanılmaz bir voltran bu.

19 Kasım 2016 Cumartesi

Pas Pas Pas, Daha Çok Pas

Bilgisayarların hayatımızın merkezine doğru ilerlediği dönemde internette bol bol "Beyin Mucizesi" tarzı videolara rastlardık. Aslında çok da etkileyici olmayan, ama o dönem oldukça enteresan hissettiren bu videolarda sırasıyla matematiksel işlemler görülürdü. Aklımızdan bu işlemleri yapmamız istenir, videonun sonunda da "GÖZÜNÜZÜ KAPATIN, KIRMIZI BİR ÇEKİÇ GÖRDÜNÜZ DEĞİL Mİ? ÇÜNKÜ İNSANLARIN 98%'İ ÖYLE GÖRÜYOR :)" gibi bir ifade yer alırdı. Kırmızı çekiç orada olmasa bile, mutlak doğru o gibi gösterildiği için sorgulamadan "Yani, evet, sanırım"larla orada olduğunu kendimize kabul ettirmeye çalışırdık. Sağlıklı beyin öyle çalışmalıydı, başka türlüsü düşünülemezdi, bizimkinde de bir problem yoktu ya. Tıpkı bu videodaki gibi NBA'deki zihinsel izdüşümler de matematiksel ifadelerle yönetiliyor. İnanılmaz detaylı istatistikler sonucunda şampiyonluğun, başarının anahtarı koşmaya dayalı oyun felsefesi olarak gösteriliyor. Bu önermeyi destekleyen rakamları her platformda gözümüze sokuyorlar ve gözümüzü kapattığımızda Larry O'Brien kupasını görmemiz isteniyor. Bu oyun karakterini benimsemeden sağlıklı bir şampiyonluk söz konusu değilmiş gibi. O zaman ben de biraz rakamlardan bahsedeyim.

NBA takımlarının tempoları maç başına girdikleri pozisyon üzerinden hesaplanıyor ve bu istatistiğe Pace deniyor. Ligin en geçerli veri bankası Basketball-Reference'a göre San Antonio Spurs, Pace alanında 30 takım arasında 27. sırada. ESPN'e göre 28. Peki Spurs'ün şu an ligdeki konumu ne? Batı Konferansı'nda 3. sırada, tüm lig genelinde ise 4. Bu istatistiksel bir anomali değil, topu rakip yarı sahaya yavaş getirmenin sizi çağ dışı yapmayacağının kanıtı. Koşmadan da basketbol oynayabilirsiniz. San Antonio Spurs, rakip yarı sahadaki alan paylaşımı ve pas dağıtımıyla bunu sağlamaya çalışıyor. Özellikle paslar bu sistemde çok kilit yer tutuyor. Geçtiğimiz hafta takım üzerine endişelerimi yazarken bu pas trafiğini sağlayamadığımızdan bahsetmiştim. O yazıdan sonra Danny Green'in ve Tony Parker'ın takıma dönmesiyle beraber ideal 5'e kavuşan takım son derece olumlu sinyaller vermeye başladı. Birkaç saat önce biten Lakers maçından bir örnek:
Bu da iki gün önceki Kings maçından:

Takım Kings maçında 29, Lakers maçında 30 asist yaptı. 2014'te şampiyonluğu kazandıran oyun kimliği yavaş yavaş hatırlanıyor. Takımdaki bu iyileşmede en büyük pay Tony Parker'a ait. Sezon başı görüntüsünü yaşlılığa bağlı fiziksel çöküş olarak yorumlamıştım ancak durum diz sakatlığı ile alakalıymış. Sakatlıktan müthiş döndü, son 3 maçtaki asist rakamları 6-7-7. Ayrıca yine yakındığım bir nokta olan boyalı alan penetrelerine de tekrar başladı. Lakers maçından bir örnek:
Bu penetreler Spurs'ün pas basketbolunda önemli yer tutuyor çünkü Parker'a gelecek yardım savunması rakibin dış şutörlerle olan eşleşmelerinde anlık boşluklar yaratıyor ve Spurs'e kolay şut ihtimali yaratabiliyor.

İdeal 5'in (Pau-LaMarcus-Kawhi-Danny-Tony) ne kadar önemli olduğunu da rakamlarla ifade etmek istiyorum. San Antonio Spurs ilk 13 maç itibariyle 100 pozisyon başına 108.5 sayı atıp, 101.6 sayı yiyor. Bu rakamlara ideal 5'in yer aldığı son 4 maç da dahil. Bir de bu son 4 maçta ideal 5 sahadayken takımın istatistiklerine bakalım: 100 pozisyon başına 116.7 sayı atılan, 97.0 yenilen. Muazzam.

Takım özüne kavuşurken sezon başı kazanımı olan Kawhi'dan da ödün verdi elbet. Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi izolasyon oyunu bize göre değil. Kawhi'ı MVP adayım olarak göstermememin sebebi de buydu. Sakatların dönmesi ile beraber izolasyonu azalttık, Kawhi'ın rakamlarını düşürdük. Ama inanın, bu durum Kawhi'ın bile umurunda değildir. Spurs organizasyonunda böyle bir kaygı hiç bir zaman güdülmedi. Aşağıdaki tweette önemli olan tek bir rakam var, o da en üstteki.

Mevcut donanımla başarıya giden yolda pasın önemini yeterince vurguladım diye düşünüyorum. Spurs hücumu adına en belirleyici faktör bu takım oyununun sürdürülebilirliği olacak. Başarıya giden yolda "acele" etmeyeceğiz. O videoyu izleyip gözümü kapattığımda zihnimde kırmızı çekiç canlanmamıştı, 98%'in içinde değildim ama bugüne kadar toplumdan dışlanmadım. Pop da koşan takım istatistiklerine boğulup gözünü kapattığında şampiyonluğu görmüyor. Spurs basketbolunda şampiyonluğun zihinsel izdüşümü koşmakla sağlanmıyor, bize pas lazım, daha çok pas. Birikimimiz, düşünce tarzımız bunu gerektiriyor. Ancak bu şekilde gözümüzü kapattığımızda onu görebiliriz.

11 Kasım 2016 Cuma

Yeni Sezon, Yepyeni Endişeler

Spurs yine iddialı, Spurs çok baş ağrıtacak, Spurs'ü yabana atmayın. 15 yıla yaklaşan taraftarlık dönemimde neredeyse her sezon bu önermelerin arkasında durdum. Tıpkı "Spurs yaşlandı artık" cümlesinin karşısında olduğum gibi. Ancak bu sezon içime sinmeyen bir şeyler var. Sistem ve oyuncu bazında hissettiğim bu sıkıntıları maddelemek istiyorum:

1- Oyun kurucu pozisyonunda sıkıntı yaşıyoruz. Tony Parker 2 yılda 10 yaş yaşlandı sanki. Hücumdaki tüm silahlarını bir daha çıkarmamak üzere depoya kaldırmış gibi oynuyor. Savunmayı delmeyen Tony Parker olur mu? Bu hareket bir dönem ligin en durdurulamaz hücum opsiyonlarından biriydi. Şimdi neredeyse sıfır seviyesine inmiş durumda. Denemiyor. Savunmada da her geçen sezon daha hızlanan ve güçlenen mevkidaşlarına göre yetersiz kalıyor. Öte yandan ligdeki ilk 5 çıkan tüm oyun kurucuların toplamından fazla şampiyonluğu var. Hemen vazgeçmek kolay mı? Ayrıca o gerçekten bir oyun kurucu. 1 ve 2 numara arasına sıkışmış bir isim değil. Patty Mills o 1.5 numara dediklerimizden mesela. Pozisyonunun yanında PG yazıyor ama her zaman öncelikli olarak şutu düşünen bir isim. Hep öyleydi. Bu anlamda yarattığı tehdit takım için çok değerli ama onun olduğu bir ilk 5, pas dağıtımından ödün vermek demek.

2- Pivot pozisyonunda da benzer bir durum var. Dünkü Rockets maçında da gördüğümüz üzere Pau Gasol'ü small ball oynayan takımlara karşı kullanmamız mümkün değil. Savunmada beklediğimiz üzere büyük bir handikap yaratıyor ama diğer yandan hücumda orta mesafeleri ve pasörlüğü ile katkı sağlıyor. Alternatifi Dewayne Dedmon çok enerjik bir savunmacı ancak basketbol IQ'su Gasol'ün yanına yaklaşamaz. Bir anda dengesiz fauller yapabiliyor, potadan uzaklaştıkça tehdidi çok azalıyor. Gasol'ün faul çizgisinin oradan LaMarcus'a indirdiği paslar benzeri bir katkı vermesi mümkün görünmüyor. Takımın en iyi off-season hamlesi gözüyle baktığım Dedmon'ı ben bile ilk 5 kalibresinde görmüyorum. Gasol oynayınca da onu potaya sürükleyen pivotlar, yanından drive edip turnike bırakan kısalar sinirimizi bozuyor. Amerikalıların tabiri ile daha çok hustle istiyor insan. Geldiğinden beri çok faydalı oynayan David Lee ilk 5'e yerleşsin desen, LaMarcus 5 numaraya kaymak istemiyor. Diyelim kaydı, Gasol kadar olmasa da o da savunmayla pek ilgilenmiyor. LaMarcus-Gasol sahadayken de takımın defensive ratingi 111.9. Yani 100 pozisyonda 111.9 sayıya izin veriyorlar. Çok kötü.

3- 2014'te tarihe geçen bir hücum performansı ile şampiyon olan Spurs neden aynı basketbolu oynamıyor? Çünkü LaMarcus Aldridge'i takıma katmanın bedelini bu şekilde ödüyoruz. Ona verilen sözler var ve sistemi ona göre modifiye etmek durumunda kaldık. Kawhi'ın gelişimi ve LaMarcus'un oyun tarzı pas temelli oyunun içine izolasyon tohumları attı. Bugün o tohumlar Spurs sisteminin kemik opsiyonlarına arasına girecek şekilde filizleniyor. Ligin en iyi uzun pasörleri arasında rahatlıkla sayılabilecek Pau Gasol ve David Lee takıma katıldı ama o 2014 havasını yakalayamıyoruz bir türlü. Çünkü 1 numaranın her iki alternatifi de o eski pas trafiğini sağlayamıyor. Tony Parker'ın pasifleşen oyunu şampiyonluk getiren hücum bileşenlerini efektif kullanmanın önüne geçiyor. Zaten izolasyona bir girdi mi çıkış zor. MVP tezahüratları alan Kawhi'ın rüzgarını kesme ihtimalini göze almak kolay değil.

4- Danny Green'in yokluğunda üç sayılık atışları iyiden iyiye geri plana attık. Şampiyon ekibin yıkıcı darbesi bu üçlüklerdi, onlarsız bir başarıyı mümkün görmüyorum. Modern basketbol üzerine yazılan herhangi bir yazıda bu üçlüklerin öneminden bahsedilmediğini göremezsiniz. Artık onlarsız olmuyor, bu bir gerçek.

5- Tim Duncan'ı özlüyoruz. Geçtiğimiz sezon 40 yaşındayken defensive rating sıralamasında ligin 2. ismiydi. Ortak kanıya göre kariyerinin dibini gören Duncan'ın o noktada bile seviyesi buydu. Onun savunmada verdiği güven oyun kurucu pozisyonundaki zaaflarımızın göze batmamasını sağlıyordu. Şimdi hem ön alan, hem de arka alandan açık verince olmuyor. Ne olduğunu anlamadan ilk devre 60+ sayı yemiş şekilde buluyoruz kendimizi. 

Daha sezonunun çok başındayız, ideal 5'i henüz sahada göremedik dolayısıyla birtakım analizler için erken ancak saydığım bu sebeplerden ötürü Spurs basketbolu beni endişelendiriyor. Biz Warriors, Cavs hesapları yaparken apaçık Clippers'ın gerisine düştük. Kaan Kural'ın programlarında sıkça tekrarladığı bir şey var: Gregg Popovich makro işlerde NBA'in uzak ara bir numarası ama mikroda bir numara değil diyor. Pop'un bu kadro üzerinde mikro detaylara inmesi başarı için elzem görünüyor. O mikro ayarlar gelmezse tünelin sonunda ışık görmüyorum.

7 Kasım 2016 Pazartesi

Gasol Bu, Beklenti Ne?

Spurs'ün Pau Gasol hamlesi ilk 7 maç sonunda ciddi eleştiriler aldı. Bense beklentilerin yanlış şekillendirildiğini düşünüyorum. Eleştirecek bir şey yok, Gasol hep böyle bir adamdı zaten.

Spurs geçtiğimiz sezon, özellikle playoffta kilit anlarda hücumda tıkanıklıklar yaşadı. Kawhi Leonard ve LaMarcus Aldridge üzerinden oynanan isolationlar üretimi durdurduğunda skor tabelasında SA'nın yanında yazan sayının dakikalarca değişmediği oldu. Pau Gasol hamlesi bu anlarda hücumda takıma bir alternatif kazandırmak adına yapıldı. Yani "gerektiğinde" devreye girmesi amaçlandı. Miami maçında LaMarcus yoktu, Gasol sorumluluk alıp 18 şut kullandı ve maçı 20 sayı 11 ribaund ile tamamladı. Geriye kalan 6 maçın birinde bile 10 şut kullanmışlığı yok. 15 sezon boyunca oynadığı takımlar için hücumda patlamayan bir lastik gibiydi, hala da öyle ama Spurs onu stepne olsun diye aldı.

Savunma anlamında eleştiriler var. Haklılar, savunmada çok yavaş kalıyor Gasol. Asıl soru, önceden hızlı mıydı ki? Açılış gecesi oynanan Golden State maçında switch sonrası Curry'le eşleşmelerinde yavaş kaldı ve kenara alındı. Onun işi bu değil, hiçbir zaman olmadı. Geçtiğimiz sezon Golden State karşısında Duncan'ın yedek başladığına şahit olduk. Olası bir playoff eşleşmesinde Gasol'ün de benche çekilmesi söz konusu olabilir. DeMarcus Cousins karşısında perişan oldu. 36 yaşındaki Gasol'den ligin en iyi pivotunu savunmasını mı bekliyorduk gerçekten? Gasol çabalıyor, doğru pozisyonu almaya çalışıyor, bloklarını yapmaya devam ediyor. Ondan Tim Duncan olmasını beklemeyin, elinden gelen bu.

Spurs neden onu seçti? Çünkü Spurs sistem takımıdır, takım kimyası her şeyin önündedir. Pau Gasol Kobe gibi zor bir karakterle bile sorunsuz oynayabilmiş, muhteşem bir takım arkadaşı. Lig tarihinin en başarılı uluslararası oyuncularından biri olarak, uluslararası oyuncu kültürünün en yüksek olduğu takıma katıldı. Doğrudan sonuca gidecek biri gerekiyordu, geçtiğimiz yıl 35 yaşında All-Star apoleti takmış Gasol her anlamda ideal isimdi.

Arkadaşlık bozulmasın, başarı önemli değil mi dendi? Tabi ki hayır. Spurs Gasol'ü alırken zaaflarını kapatması için savunma uzmanı Dewayne Dedmon'ı kadroya kattı. Dedmon'la Gasol tamamen zıt oyuncular. Onları birleştirme şansımız olsaydı, Spurs şampiyon olur bahsinin oranı çok daha düşük olurdu. Ütopik hayaller bir kenara, kadro planlaması bu iki ismin değişmeli kullanılması üzerine yapıldı. Gasol'ün rakamları 36 dakikaya vurulduğunda 14.4 sayı 10.4 ribaund. Yani aslında aldığı kısıtlı sürede yıllardır yaptığı şeyleri yapıyor, değişen bir şey yok. Beklentilerin yeniden şekillendirilmesi gerek çünkü Gasol Spurs'e bundan fazlasını vermeyecek.

25 Ekim 2016 Salı

16/17 Normal Sezon Ödül Tahminlerim

Yeni sezonun başlamasına saatler kala ben de tahminlerimi yazıyım dedim. Geçtiğimiz sezon öncesi yaptığım ödül tahminlerinde 6'da 0 çekmiştim. Bu yıl daha isabetli olmayı umuyorum.

MVP: LeBron James

NBA medyasının her dönem bir oyuncuyu parlatma projesi oluyor. LeBron James, 2000'li yılların sonunda başlayan 6-7 yıllık bir periyotta vitrinin en değerli parçasıydı. Sonra Stephen Curry ortaya çıktı. Splash Brothers PR'ı ile ön plana atılan Curry, rekorları alt üst etmeye başlayınca partneri Klay'den ayrı anılmaya başladı. Vitrinin en önüne ulaştığında medyanın desteği çoktan gelmişti. Kızı Riley Curry sıkça gündem yapılarak Curry'e iyi aile babası profili çizildi. O da iki MVP ödülüyle yerini perçinledi. Her şey mükemmele yakın giderken 2016 NBA Finalleri yaşandı ve LeBron bütün dünyaya kendi zirve periyodunun bitmediğini gösterdi. Riley Curry'nin tatlılığı değil, Ayesha Curry'nin çirkefliği gündem olmaya başladı. LeBron ligdeyken bu çalışmaların işlevsizliği kanıtlandı. Medya ne kadar ihmal ederse etsin, kupa onun ellerindeydi, ligin kralı oydu.

LeBron kendi hikayesini yazdı ve Chicagolu hayalet hedefini daha önce kimsenin yapmadığı kadar realist bir şekilde söyledi. Michael Jordan'ın 5 MVP ödülü var, LeBron'un 4. Hedef çok açık. Sezonu rölantide geçirse bile finallerde gösterdiği performans oylamayı etkileyecek. Çünkü yukarıda bahsettiğim o Curry parlatma döneminde LeBron'un hakkının yeteri kadar teslim edilmediği düşüncesi oluştu. Birkaç yıldır 'artık en iyisi değil' diyenlerin mahcubiyeti yeter. Bu ligin esas sorusu artık Golden State'in 75 maç kazanıp kazanamayacağı değil, LeBron'un Jordan'ı yakalayıp yakalayamayacağıdır. Benim MVP adayım LeBron.

DPOY: Hassan Whiteside

Whiteside'ı en ufak sevmem ama Kawhi Leonard'a üç kez üst üste bu ödülü vermeyecekler gibi hissediyorum. Bu ödülü uzunlara vermek çok eskilerden gelen bir takıntı. Kawhi ilerleyen yıllarda ödülü birkaç kez daha kazanabilir ancak bu yıl uzun tercih edilecek bence. Whiteside da içi boşalan Heat'te iyiden iyiye ön plana çıkıp, maç başına 4 blok ortalama ile ödülü alır.

6th Man: Brandon Knight

Suns'ta Devin Booker ilk 5 başlayacak. Brandon Knight'ı benche düşüren bu karar, onu otomatik olarak ödülün favorisi haline getiriyor. Sağlıklı kaldığı takdirde Jamal Crawford'ın Clippers'da verdiği katkıyı hayli hayli verir.

MIP: Dennis Schroder

Devin Booker mı desem diye düşündüm ama bence ödül Schroder'e gidecek. Hawks organizasyonu Schroder'e inanılmaz güveniyor. Artık ilk 5'e yerleşti, dakikaları epey artacak. Ayrıca ben Dwight Howard'ın da mini bir diriliş sezonu yaşayacağını düşünüyorum, bu Schroder'e de yarayacaktır.

COY: Mike D'Antoni

Bu yaz en beğendiğim koç hamlesi diyebilirim. Günümüz basketbolunun temellerini atan Suns takımının başında da D'Antoni vardı. Lakers ve Knicks maceralarında Suns günleriyle alakası olmayan bir basketbol oynatmıştı. Gerek kadro yapısı, gerekse organizasyonel yapı buna müsaade etmemişti. Şimdi elinde inanılmaz uygun parçalar var. Brad Stevens hocam ödül için 1 sene daha beklesin diyorum, adayım D'Antoni.

Çaylaklar hakkında çok bilgi sahibi olmadığım için sezon öncesi ROY tahmini yapmayacağım.

2 Eylül 2016 Cuma

Michael Finley ve O Yıllar

Michael Finley geldi aklıma. Finley, en görkemli dönemini başka takımda yaşayıp, Spurs formasıyla şampiyonluk kazanan isimlerden biri. 2 kez All-Star olma başarısını yakaladığı Dallas formasının 1997-2001 yılları arasında en ağır işçisiydi Finley. Bu dört sezonda tek bir maç kaçırmamakla kalmayıp, tüm NBA genelinde en çok süre alan oyuncuydu. Bugün bile en güzel Mavs nostaljileri arasında yer alan Nowitzki-Nash-Finley üçlüsünün enerjik, skorer, atletik üyesiydi.
2005 yılı geldiğinde Finley ve Dallas Mavericks'in 8.5 sezondur süren birlikteliklerinin sonlanacağı kesin görünüyordu. NBA yönetimi, takım sahipleri ve oyuncu sendikası arasında imzalanan yeni toplu iş sözleşmesi takımlara lüks vergisi ödememeleri adına bir oyuncuyu serbest bırakma hakkı tanımıştı (amnesty clause). Dallas sezon içerisinde bir çok kez Finley'i Doğu takımlarına takas etmeye çalıştı (Steve Nash'i Suns'a kaptırmışlardı ve Finley'nin de Batı'daki rakiplerine gitmesini engellemek istiyorlardı.), ancak başaramadı. Sonunda takım sahibi Mark Cuban'ın direktifleri doğrultusunda Finley bu haktan faydalanılarak serbest bırakıldı. Kontratı gereği Dallas ona takip eden 3 sezonda toplam 52 milyon dolarlık ödeme yapacaktı ama amnesty hakkı sayesinde yaklaşık 90 milyon dolarlık vergiden tasarruf edeceklerdi. Nowitzki-Nash-Finley voltranı resmi olarak tamamen dağılmıştı.
Cuban'ın bu kararı sonrasında takımsız kalan Finley, günümüzde dev ihanetlere sebebiyet veren şampiyonluk yüzüğünün cazibesine kapılmıştı çoktan. 570 maç oynadığı Dallas formasıyla rakip potalara maç başına 20.2 sayı göndermek onu sahnenin en tepesine çıkarmamıştı. Finley yol ayrımına geldiğinde yeni takımında rolünün değişmesini çoktan kabullenmişti. Ana dişli olmayacaktı, kurulu sisteme adapte olmaktı esas hedef. Bunun yanı sıra eski kontratından daha küçük bir kontrata imza atacaktı, yani sahada ağır, pahada hafif bir oyuncu profiline sahipti. Şampiyonluk adayı tüm takımların iştahı kabardı ve süper yıldızlar onun yanına giderek ikna turları attılar. Son aşamaya gelindiğinde karşısında 3 seçenek vardı: Heat, Suns, Spurs. Finley'nin yakın arkadaşı Steve Nash önderliğinde dönemin en heyecan verici basketbolunu oynayan Phoenix Suns oldukça cazip bir seçenekti. Shaq'lı, Wade'li kadrosuyla Miami Heat de Finley'e kapılarını açmıştı. Ayrıca 5 milyon dolarla en iyi teklif onlara aitti. Ama Finley tercihini son şampiyon Spurs'ten yana kullandı. Spurs adına onunla tek bir kişi görüşmüştü ve ikna etmeye yetmişti: Gregg Popovich. İmzanın ardından Finley kendini şu sözlerle ifade etti:

"Şampiyon bir takımın parçası olacağım için heyecanlıyım. Hayatım boyunca şampiyonluğa hiç bu kadar yaklaşmamıştım. Geçtiğimiz sezonun tekrarlanması için takıma yardım etmeyi dört gözle bekliyorum."
2005-2006 sezonu başlarken, son şampiyona katılmış 32 yaşında eski bir All-Star olarak Finley, büyük amacına kendini hiç olmadığı kadar yakın hissediyordu. Spurs şampiyon kadroya onunla beraber Finley'nin Dallas'tan takım arkadaşı, bir başka eski All-Star Nick Van Exel'i katmıştı. Kağıt üzerinde bundan optimum bir senaryo düşünülemezdi. Normal sezonun birincisi Spurs oldu ama playofflarda işler istedikleri gibi gitmeyecekti. Finley'i rüyasından tanıdık bir ekip uyandırdı. Spurs konferans yarı finalinde Dallas'la eşleşti. Kimilerine göre NBA tarihinin en iyisi olan serinin sonucunda kazanan 4-3'le Dallas oldu. Son şampiyon konferans finalini göremeden elenmişti. Eski takım arkadaşları Finley'i tatile erken yollamakla kalmayacak, NBA Finali'ne çıkma başarısını gösterecekti. 2006 NBA Finalleri'nin Batı kanadında Finley'nin yıllarını verdiği ama hiç final göremediği Mavericks'in adı yazarken, Doğu şampiyonu da Finley'nin yazın reddettiği Heat olmuştu. Bir önceki yaz hayatının en önemli kararlarından birini vermiş Finley için tablo baştan aşağı pişmanlıklarla doluydu ancak geçmişi kafada yeniden kurgulamak manasızdı. 2006 şampiyonu Miami Heat oldu.
2006-2007 sezonunun en iddialı takımlarından biri yine San Antonio Spurs'dü. Kadroda majör değişiklik yapmayan Spurs, sayısal ifade edecek olursak ekibin 84%'ünü korumayı seçmişti. Kariyerleri boyunca rol oyuncusu olmaktan öteye gitmemiş Jacque Vaughn ve Francisco Elson takımın en büyük hamleleriydi. Spurs organizasyonun vazgeçilmezi olan istikrar kartı yeniden oynanmıştı. Yavaş basketbolun üzerine inşa edilen muazzam savunma takımı, Pop önderliğinde yeni sezona başlıyordu. Normal sezonda Spurs'ten beklenti geçtiğimiz sezon olduğu gibi birinci olmasıydı ancak kimsenin bilmediği bir şey vardı, başka bir ekip tarih yazmayı kafasına koymuştu: Dallas Mavericks. Finley'nin duygu yoğunluğunu körüklercesine Dallas sezona bomba gibi girmişti. Geçtiğimiz sezon Batı'yı 4. tamamlamasına rağmen final oynayan ekibin 2006-2007'de adımlarını daha sağlam attığı çok uzaklardan belli oluyordu. Normal sezonu 67(!) galibiyetle lig birincisi olarak tamamladılar. Spurs ise Mavs ve Suns'ın arkasından Batı üçüncüsü oldu.
Sir Alex Ferguson'ın bikini tarifine benzetilen Spurs'ün normal sezon performansının Dallas'ın gümbür gümbür gelişini gölgelemesi imkansızdı. Finley bireysel anlamda da iyiden iyiye fetret devrine girmişti. Kariyerinde ilk kez çift haneli sayı ortalaması yakalayamadığı sezonda, yıllarını verdiği takımın şahlanışı izlemek sağlam bir psikoloji gerektiriyordu. Bütün dünya nasıl bir şeyle karşılaşacağından habersiz ekran başına koyuldu ve 2007 NBA Playoffları başladı. Son sıradan playoff yapan Golden State Warriors, normal sezonda kendilerinden 25 galibiyet fazla alan Dallas'a  ilk turda bir sürpriz hazırlamıştı. Normal sezon birincisi, son finalist Mavs 8. sıradan giren Warriors'a ilk turda elendi. Warriors'ın onların panzehiri olduğu her zaman konuşuluyordu ama bu kadarını kimse beklemiyordu. Serinin 6. ve son maçını 25 sayı farkla kazanan Warriors normal sezondaki galibiyet farkına göz kırparak en büyük favoriyi evine yolluyordu.
Mavericks tarihinin en büyük travması esnasında Spurs'ün ilk turdaki rakibi Allen Iverson'lı, Carmelo Anthony'li kadrosuyla Denver Nuggets'tı. Normal sezonu rölantide geçiren Finley bu seride sahneye çıktı. Spurs'ün ikinci tura yükseldiği maçta 9'da 8 üçlük isabeti ile Nuggets potasına 26 sayı bırakarak 34 yaşında içinde yanan şampiyonluk ateşini herkese hissettirdi. Spurs, Nuggets'ın ardından Nash-Amare önderliğindeki Phoenix Suns'ı saf dışı bıraktı. Normal sezonda maç başına 22 dakika oynayan Finley, bu seride ortalama 32 dakika sahada kalarak eski dostu Nash'in hüsrana uğramasında büyük pay sahibi oldu. Konferans finalinde karşılaşılan Utah Jazz, Spurs'ten yalnızca 1 maç alabildi. Finalde toy LeBron önderliğindeki Cavs ise tek maç dahi alamadı ve Spurs 2007 NBA şampiyonluğuna ulaştı. Finley de Spurs amblemli yüzüğünü parmağına taktı. Nowitzki-Nash-Finley triosunun ilk yüzük kazananı o olmuştu.
Şampiyonluk sonrası 2.5 sezon daha Spurs'te forma giyen Finley, 2009-2010 sezonu ortasında kendi ricası üzerine serbest bırakıldı ve son bir başarı umuduyla Boston Celtics'e katıldı. Orada geçirdiği yarım sezonun ardından emekli oldu. Spurs zamanlarından geriye güzel hatıralar ve sıkı dostluklar kaldı. Bugün Fransa Basketbol Ligi'nin son şampiyonu olan ASVEL'in sahibi Tony Parker. Finley de takımın küçük hissedarı. Dallas kanadında da iyi haberler var. Mark Cuban'la araları düzeldi ve İşletme mezunu olan Finley Dallas yönetiminde görev almaya başladı.
Kendi açımdan bakacak olursam; Finley gibi harika bir karakterin Spurs formasıyla bir şampiyonluğu olması her daim yüzümü güldürecek. Gerek Dallas, gerekse Spurs formasıyla onu izlemek bizler adına unutulmazdı. İnsanın temel ihtiyaçlarından biri saygı görmek, Finley de normal bir insandan kat kat daha fazla saygı gördü. Ama ben onun adına bir tık fazlasını istiyorum; umarım Dallas 4 numaralı formasını emekliye ayırır. Bunu hak ediyor.

20 Temmuz 2016 Çarşamba

Teşekkürler Boban

Spurs organizasyonu kemik kadro yapısını korumasıyla bilinse de en arka plandaki oyuncu sirkülasyonu doğası gereği hiç durmaz. Boban Marjanovic de geçtiğimiz yıl Temmuz ayında deneysel  arka plan takviyelerinden biri olarak takıma katılmıştı. Uluslararası turnuvalarda birkaç kez denk geldiğim Boban'ı imza attığında neredeyse hiç tanımıyordum, içinde birçok hikaye barındıracak olan 2015-2016 sezonunda kalbimde ayrı bir yeri olacağının farkında bile değildim. Bir anda kendimi farklı giden bir maçın son çeyreğinde "UNLEASH THE BOBAN!" derken buldum.

Ekstra uzun diyebileceğimiz 2.20+ adamların NBA'de farklı bir aurası oluyor. Bizler Spurs taraftarı olarak bu boyda oyunculara sahip olmaya alışık bir taraftar grubu değiliz. 1993-1994 sezonunda Spurs formasıyla 1 maçta toplam 1 dakika oynayan 2.26'lık Chuck Nevitt'i saymazsak, 2.22'lik Boban takım tarihinin en uzun oyuncusu. En kısa sürede taraftarın sevgilisi olmayı başaran oyuncumuz olduğunu da söylemek lazım. Normal sezonda 20-25 sayı farklarla önde girilen maçlarda son çeyrekte taraftarın trafiğe aldırmadan AT&T Center'da kalmasının neredeyse tek sebebi Boban'dı. Bizler ekran başında dev auralı dev adamdan bir blok ya da bir smaç daha izleyebilmek için ekstra uykusuz kaldık. 

Değdi mi? Sonuna kadar değdi.

Sahada Güliver gibi takılan ve oyunda kaldığı süre boyunca önemli katkılar veren müthiş bir karakter tanıdık. Spurs taraftarı olarak onunla kurulan gönül bağı yalnızca eğlence temelli değildi, biz onunla üstünlüğü hissettik. Boban'ın rakamlarını 36 dakikaya vurduğumuzda 21.0 sayı 13.7 ribaund gibi müthiş istatistikler çıkıyor karşımıza. Hem neşemizdi, hem son çeyrek sigortamızdı. Gidişi beni derinden üzdü. Pistons'ın ona verdiği kontratı Spurs'ün karşılama şansı bulunmuyordu; yani son kaçınılmazdı. Ne adamlar ne paralar alıyor dediğimiz ortamda Boban'ı birinin kapacağı çok belliydi. Umarım yeni takımında daha iyi bir rolü olur ve Tim Duncan'la yaptığı çalışmaların meyvesini alır. Onun için her zaman en iyisini isteyeceğim. Ayrılık da sevdaya dahil diyelim. Teşekkürler Boban.

11 Mayıs 2016 Çarşamba

İpler Onların Elinde

Korktuğum şey oldu ve ev sahibi avantajını yitirdik. Türlü sebeplerden dolayı bu seride yalnızca 2 maçı canlı seyredebildim. O 2 maçı da kazandık. İzlemediğim 3 maçı kaybettik. Bunun bir totem olup olmadığını kendimce sorgulamaya başladım. 6. maçı ne olursa olsun seyredeceğim.

Geçtiğimiz yıllara dönüp baktığımızda serileri bu noktadan çevirmekte çok da başarılı olmadığımızı görüyoruz. Popovich yönetimindeki Spurs daha önce 12 kez bir sonraki maçı deplasmanda oynayacağı ve kaybetse eleneceği şekilde geriye düşmüş, bu maçların 10'u Spurs mağlubiyetiyle sonuçlanmış. Ne olacağı elbette belli olmaz ama ipler artık tamamen Thunder'ın elinde, bunu biliyoruz.

Yıllar boyu klasikleşen bir muhabbet var: Thunder hücumunun dağınıklığı, Durant'in etkin kullanılamaması vb. Durant'in etkin kullanılamamasında en büyük pay koçların ve Russell Westbrook'un oldu hep. Burnunun dikine gitmeyi seven Westbrook 4. maç öncesi açıklama yapıp, bir anda daha pasa yönelik oynayacağını açıkladı. Sonuç: Westbrook 15 asist Durant 41 sayı ve Thunder galibiyeti. Bas bas bağıran sorunun panzehirini denemek için seçtikleri maç çok akıllıca oldu ve karşılığını aldılar. Kawhi Leonard bu yılın son 20 yılda gördüğü en büyük dış savunmacı ama gelin görün ki Durant de son 20 yılın en büyük skoreri. Hal böyle olunca sonuç kaçınılmazdı. İstediği topları alan ve gününde olan bir Durant karşılaşmayı en son isteyeceğiniz rakip, Kawhi'ya sahip olsanız bile.

Bu 4. maçın hikayesiydi. 5. maç ve seri geneline bakacak olursak tıpkı Durant örneği gibi yanlışlarından dönen bir Thunder görüyoruz. Dion Waiters denilen el bombası 5. maçta +/- istatistiğinde sahanın en iyisi olmuş (+18). Enes Kanter baya baya savunma yapıyor ve etkili de oluyor. Zaten bu defektleri kapattığınızda Thunder tehlikelinin de ötesinde bir takım. Korkunç geç kalmış olsalar da bireysel anlamda her oyuncu doğru işleri yapmaya başladı, bu bizim hiç işimize gelmedi tabi ki de. Yan parçaları böyle doğru oynadığında Durant'in teklese bile Westbrook patlıyor ve koparıyorlar maçı.

Spurs açısından baktığımızda ise dün hücumda yaşanan dengesizlikten bahsetmiştim. Hücumu en basit haliyle birkaç bileşene bölmüş ve bunlardan aksayan kısmın üçlükler olduğunu söylemiştim. 5. maç üçlükler aksamadı. Danny Green 6 isabet bularak görevinin başarıyla yerini getirdi ancak bu sefer LaMarcus aksadı. Playofflarda hiç olmayan şey, serinin kırılma maçında oldu ve LaMarcus 6/21 attı. Daha önce de söylediğim gibi hücumun bir bileşeni dahi aksasa galibiyete gidemiyoruz.

Serinin 6. maçı Oklahoma'da oynanacak. Ne yazık ki ipler artık onların elinde. Popovich'in bütün kozlarını oynamasını bekliyorum. Olur da kaybedersek Tim Duncan ve Manu Ginobili'nin kariyerlerinin son maçı olma ihtimali var. Bu gerçek her seferinde canımı acıtıyor ama göz ardı edemeyiz.

10 Mayıs 2016 Salı

Hücum Dengesizliği

'Girmeyince girmiyor işte' derler ya, işte o durum son zamanlarda Spurs'de çok yaşanmaya başladı. Ben de bunun üzerine bir iki şey yazmak istedim. Spurs hücumunda alan paylaşımı ve pas dağıtımının önemini tekrarlamaya gerek yok. Spurs, diğer NBA takımlarının aksine yeni basketbol trendine yani üçlüğe dayalı sisteme tam anlamıyla geçiş yapmadı. LaMarcus Aldridge'e sahip olan takımın onun orta mesafe şutundan ve post-up oyunundan yararlanmaması düşünülemezdi zaten. LaMarcus bu işleri bir bütün olarak belki de ligde en iyi yapan isim. Onun sağladığı bu imkan, pas dağıtımı ve üçlüklerle birleşince Spurs hücumu hep o bahsedilen takır takır işleyen makineye dönüşüyor. Peki problem ne? Hücumun bu saydığımız bileşenlerinden 'üçlükler' beklenmedik yerde aksıyor, aksayınca da tam aksıyor.

Bir NBA Finalleri serisinde en çok üçlük atan oyuncu unvanına sahip olan Danny Green'in sezon boyu formsuzluğundan bahsedip durduk. Onun üçlükleri olmadan takır takır işleyen sistemden bahsetmek mümkün değil. Hücumdaki aksama temelde onunla başlıyor. Rakamlarla konuşacak olursak Green geçtiğimiz sezon 41%'le üçlük atarken, bu sezon 33%'le attı. İyi (gibi görünen) haber şu ki playofflarda şu ana kadar 48%'le atıyor. Maç özelinde bakarsak 5/6 attığı ilk Thunder maçını kazandık. 3/8 attığı ikinci maçı kaybettik. 2/5 attığı üçüncü maçı kazandık. Bir üçlük deneyip isabet bulamadığı 4. maçı kaybettik. Üçüncü maçtaki istatistiği önermeyi yanıltır gibi görünüyor ama o noktada da şu detayı vermek istiyorum: Spurs o maç takım halinde 52%'yle üçlük attı, yani Green'in açığı kapanmıştı.

Bir diğer güvendiğimiz isim Patty Mills Thunder serisinde denediği 11 üçlükten yalnızca 2 isabet çıkarabildi. Sezon içinde 48%' gibi inanılmaz bir yüzdeyle atan Kawhi da 4 Thunder maçında toplam 13'te 4 üçlük attı [1. maç(W) 1 isabet, 2. maç(L) 0 isabet, 3. maç(W) 3 isabet, 4. maç(L) 0 isabet]. Özetle takımın majör üçlük silahlarının performanslarına istatistiksel olarak baktığımızda bu sıkıntıyı anlayabiliyoruz. Bir gün giren şut, diğer gün girmiyor. Alan müthiş paylaşılıyor, savunmalar bir  şekilde aşılıyor ama hepsinin mükafatı olacak o üçlük isabeti gün aşırı maçlarda dahi farklı sonuçlanıyor. Dalgalanma risk teşkil edecek bir boyuta ulaştı artık. Her konuda istikrarıyla ABD'de model takım haline gelen Spurs alışmadığı bir şekilde maç içerisinde istikrarsızlık yaşıyor. Olay gününde olmama durumundan çıkalı çok oldu, maçlar kaybediliyor. Thunder serisinde hala favoriyiz ama durumun da 2-2 olduğunu hatırlamakta fayda var. Thunder serisi geçildiği takdirde bölüm sonu canavarlarıyla oynuyor olacağız. Biri son şampiyon diğeri ise rekorları alt üst ederek 8-0'la gelen Cavs. İşlerin rayına girmesi için fazla vaktimiz yok.

24 Nisan 2016 Pazar

Batıda Playoff Ruhu

NBA'de playoff ilk tur serilerinde korkunç bir güç dengesizliği ön plana çıkıyor. Özellikle Batı Konferası'nda 20+ sayı farkla biten maçlara alıştık artık. Beklenti de bu yöndeydi zaten ama yine de playoff ruhuyla savaşan takımları gözlerimiz arar oldu. Dallas ve Houston favori olmamalarına rağmen maç almayı başardılar ancak biliyoruz ki devamı gelmeyecek. Batı Konferansı'nda rekabete, sonsuz mücadeleye kendimizi öyle endekslemişiz ki farklı biten maçlar yüzünden bir türlü havaya giremedik. Durum böyle olunca geçtiğimiz sezonları düşündüm ve aklıma direk Lillard'ın Rockets'ı evine yollayan bu şutu geldi. Görmek istediğimiz şey tam olarak bu. Yıllardır süregelen Batı'nın Doğu'ya kıyasla çok daha kaliteli olduğu gerçeği bir senede yıkıldı. Doğu Konferası'nda ilk tur eşleşmeleri (Cleveland hariç) her şeye gebe duruyor. Batı'da ise testiler ikinci tur ve sonrasında kırılacak. Bu sebeple özlemimizi dindirmek için bir hafta 10 gün kadar sabretmemiz lazım. Sonrasında müthiş şeyler olacak, yani umarım.

2 Nisan 2016 Cumartesi

Seri Bitti, Mesaj Hatırlandı

Jae Crowder'ın yokluğunda inişli çıkışlı bir görüntü çizen Celtics, ORACLE Arena'da Warriors'ı yıkarak tüm lige mesajı verdi, daha doğrusu hatırlattı. Mesaj tabi ki de şampiyonluk değil. Kadrolarında süper yıldız bir oyuncuya sahip olmayan takım, Jae gibi müthiş kilit bir oyuncusundan yoksunken başardı bunu. Dolayısıyla mesaj; Brad Stevens önderliğinde oyun anlayışı yeniden yapılanan Celtics'in önümüzdeki yıllarda büyük bir tehdide dönüşme potansiyeli. Elbette bu çıkarımı sadece Warriors galibiyetine bakarak yapmıyorum, bu galibiyet bunları dile getirmek için güzel bir fırsat olarak gördüm. 

Warriors'ın evinde kendi gibi oynamadığı maçları kazandığını gördük. Son ana kadar başa baş ya da geride oynayıp inanılmaz üçlüklerle maçları uzatmaya götürüp, uzatmada kazandıklarını gördük. Bugün o üçlük girmedi ama şunu belirtmek lazım ki kendileri gibi oynamışlardı: 46%'yla 20 üçlük isabeti buldukları bir maçı kaybettiler. Sezon boyunca görmeye alıştığımız 3. çeyrek dominasyonuna Celtics'ten aynı şekilde cevap alınca maçı alamayacaklarını hissettik, öyle de oldu.

Celtics özeline dönecek olursak Isaiah Thomas'ın gözlerimizin önünde birinci sınıf oyuncu klasmanına evrildiğini görüyoruz. Takım onun haricinde tümüyle görev adamlarıyla dolu ve Brad Stevens hepsinden müthiş bir verim almayı başarıyor. Kaybettikleri Blazers maçının üzerinden 24 saat geçmeden ORACLE Arena'ya çıktılar ve Stevens'ın efektif kadro kullanımıyla kazandılar. NBA tarihine geçen bir ev sahibi performansı serisini sonlandırdılar. 

Yazının başında dediğim gibi mesaj tamamen potansiyel üzerine; ellerinde müthiş değerli draft hakları var. 2016 draftı ne kadar derin olur bilinmez ama Celtics bu draftta en az 6 seçim yapacak gibi duruyor. Zamanında yaptıkları dev takaslarda aldıkları bu draft haklarının nasıl oyuncular olarak geri döneceğini merak ediyorum. Draft haklarının yanı sıra sezon sonunda salary caplerinde inanılmaz bir boşluk elde ediyorlar. Şu an 77 milyon dolarlık bir maaş ödemesine sahipler, bu rakamın 50 milyonu önümüzdeki sezon olmayacak. Üstelik kalan 27 milyonun içinde Isaiah Thomas, Avery Bradley, Marcus Smart gibi çekirdekte düşünülecek isimler var. Yani bu yaz Kevin Durant, DeMarcus Cousins, Kevin Love gibi oyuncuları eklemeye yetecek kadar boşlukları var. Yazın piyasada aktif olmalarını bekleniyor ve en az 1 süper yıldız hamlesine kesin gözüyle bakılıyor. Ellerindeki en önemli asset Brad Stevens. Oyunu, sistemi, anlayışı yapılandırıyor. Yönetim kanadı da kadroyu yapılandırmayı başarırsa, Celtics efsanesi sağlam adımlarla özlenen konumuna geri dönecek.

5 Mart 2016 Cumartesi

Lillard

LaMarcus Aldridge'in gidişi sonrasında serbest düşüşe geçmesi beklenen Blazers şu an Batı'da 7. sırada, bunun en büyük mimarı ise fotoğraftaki adam. Takımını sırtlayan Damian Lillard'ı artık yavaş yavaş NBA'in elit skorerleri arasında saymaya başlayacağız gibi görünüyor. Lillard, şu sıralar kariyerinin en iyi sezonunda All-Star'a seçilmemenin acısını rakiplerden bir bir çıkarmakla meşgul. Geçtiğimiz hafta 51 atmıştı, dün de Raptors potasına 50 sayı yolladı. Yıllar sonra geriye dönüp baktığımızda maç başına (şimdilik) 25.8 sayı atan bu adamın All-Star'da nasıl olmadığını açıklamakta güçlük çekeceğiz. Hakkı yendi, umarım inanılmaz formuna ek olarak takımını playoff potasında tutmayı başarır. En azından bunu hak etti.

22 Şubat 2016 Pazartesi

Anthony Davis ve 59-20

Anthony Davis'in dün gece Pistons'a karşı 59 sayı 20 ribaund yapması beni kesinlikle şaşırtmadı. Davis'in inanılmaz potansiyeli bunu çok daha önce yapmasını gerektiriyordu. 

Davis, geçtiğimiz sezon gösterdiği performansla ligin en iyi oyuncusu tartışmasında LeBron-Durant ikilisine dahil olmayı başarmıştı (Curry'le beraber). Bu sezon üstüne koymasını beklerken bunu yapamaması ilginin ondan uzaklaşmasına yol açtı. Üzerine bir de Pelicans'ın sezon başında tepetaklak olması eklenince iyiden iyiye Anthony Davis ismi geri plana atıldı. Ta ki dün geceye kadar. Bu 59-20 herkesin onun nasıl bir oyuncu olduğunu tekrar hatırlamasını sağlayacak. Sezon başındaki ödül tahminleri yazımda MVP'nin Anthony Davis olacağını söylemiştim. Bu sezon bunun olması imkansız ancak önümüzdeki sezonlar için o ışığı tekrar hissettik. Davis, 59-20'lik performansı ile Wilt ve Shaq'ın bulunduğu elit bir ikiliye dahil olarak adını tarihe kazıdı. Sahip olduğu fizik-yetenek bileşimiyle daha çok rekorlar kıracağından en ufak bir şüphem yok.  Pelicans takımının gözünü kırpmadan 145 milyon dolar bağladığı 22 yaşında bir adamdan bahsediyoruz. Daha fazlasına her zaman hazır olun.

9 Şubat 2016 Salı

Grant Hill'i Hatırlayalım

NBA'de gündem yavaş yavaş tamamen All-Star'a dönmeye başlıyor. Oylama muhabbeti geride kaldı ama geç de olsa Grant Hill'in yıllar önce elde ettiği bu ünvanı paylaşmak istedim. Geçtiğimiz yıl Curry'nin aldığı oy sayısı uzun süre konuşuldu, bu yıl rekoru Kobe ele geçirdi. Hepsinin kendince değeri var elbet ama Grant Hill'in 1995'te çaylakken en çok oyu alması apayrı bir olay. Çaylak bir oyuncunun All-Star olması bile nadir görüyor (Hill'den sonra 3 çaylak seçildi: 2011-Blake Griffin, 2003-Yao, 1998-Tim Duncan). Griffin ve Duncan oylarla değil, koçların seçimiyle All-Star olmuştu. Çin'i arkasına alan Yao oylarla seçilmişti ancak o bile en çok oyu almayı başaramamıştı. Bir de Grant Hill'in daha ligdeki ilk senesinde yakaladığı şu atmosfere bakın. Hakeem Olajuwon'dan, David Robinson'dan, Charles Barkley'den, Scottie Pippen'dan, Shaq'tan daha çok oy almayı başaran bir çaylak. Yeni Jordan diyorlardı ona, hikayenin devamını biliyorsunuz, sakatlıklar...

6 Şubat 2016 Cumartesi

All-Star 2016 Yarışma Tahminlerim

Smaç yarışmasını Zach LaVine'nin katıldığı sürece kazanacağını düşünüyorum. NBA öncesinde kendisini takip etmiyordum ama geçtiğimiz sezonun başında onu araştırdığım günü daha dün gibi hatırlıyorum. Timberwolves'ın draft ettiği bu çocuk kim diye az bir arama yaptığınızda anında karşınıza smaç görüntüleri çıkıyordu. Ligde kendini kabul ettirmeyi başaran LaVine, sezon içerisinde de bizlere bu smaçlarından bolca gösterdi. Geçtiğimiz yıl yapılan yarışmada atletizminin yanına son derece yaratıcı fikirleri ekleme potansiyeline de şahit olduk. LaVine kazanır diyorum. Umarım kazanır ve katılmaya devam eder; Nate Robinson'ın rekorunu elinden alır. Ben Robinson'a o apoleti yakıştıramıyorum.

Yetenek yarışmasında müthiş bir atılım var. Yarışma başladığından beri katılımcıların hepsi kısalardan seçildi. Bu yıl uzun oyuncuların da katılacağı haberini aldık. All-Star hafta sonu tamamen şov amaçlı yapılan bir organizasyon ve eğlenceyi maksimize etmenin yolu bu tür devrimlerden geçiyor. Bir noktadan sonra kimse ultra-popüler guardların kendi pozisyonlarının en temel hareketlerini tripten tribe girerek yapmasından zevk almayacaktı. Değişim tam zamanında geldi bence. Uzunların gelmesiyle rekabet ayrı bir boyuta taşındı. Seçilen isimler de çok isabetli olmuş. DeMarcus Cousins'ı özellikle merak ediyorum. Favorim ise Isaiah Thomas.

Üçlük yarışmasına Steph Curry dışında bir tahmin yapmak akıl-mantık çerçevesine sığmaz ama yine de 1-2 şey söyleyeyim. Öncelikle Chris Bosh'un katılması güzel olay. Bosh, All-Star ruhunu en iyi yaşayan oyunculardan biri ve bunun yanı sıra Toronto'nun en büyük efsanelerinden. Shooting Stars yarışmasına ambargo koyan Bosh'u bir de bu platformda seyretmek keyifli olacak. Curry'den sonra plase diyebileceğimiz iki isim Klay Thompson ve J.J. Redick. Özellikle Redick'ten efsane bir performans gelebilir. Redick şu an sezonun en yüksek yüzdeyle üçlük atan oyuncusu ama yarışmayı sezon yüzdesi üzerinden değerlendirmek çok sağlıklı değil çünkü o 1 dakika içindeki ritme bakıyor her şey. Favori Curry.