28 Temmuz 2014 Pazartesi

James Harden da Parsons'a Salladı


Dwight Howard'ın Chandler Parsons'ın gitmesi üzerine yaptığı açıklamayı blogda paylaşmıştım: 


Buna benzer bir açıklama da takımın diğer yıldızı James Harden'dan geldi:

Dwight ve ben Rockets’ın temel taşlarıyız. Geri kalanlar görev adamları ya da takımı tamamlayan parçalar. Bazı parçaları kaybettik, bazı parçalar ekledik. Gelecek sezonun bizim için iyi geçeceğini düşünüyorum.

Hayır bu açıklamaların sebebi ne yani ? Chandler Parsons sınırlı serbest oyuncu konumundaydı ve Dallas Mavericks ona kontrat teklifi yaptığında Rockets'ın bu teklifi karşılama şansı bulunuyordu. Karşılamadılar ve adam gitti. Arkasından bu kadar sallamak niye? Öyle bir izlenim yaratıyorlar ki sanki Parsons'dan anında bir tane daha bulabilirler, yaratabilirler gibi. Adam gayet takımın temel taşlarından birini oluşturuyordu ve gitti. Bu noktadan sonra bu açıklamalar korkunç gereksiz. Biz süperyıldızız, biz takımın herşeyiyiz falan filan. Geçtiğimiz sezon ilk turda tokadı yemişsin, bir de takımın en önemli 3. oyuncusunu kaybedince zaten çok da mühim bir adam değildi tarzında açıklamalar yapıyorsun. Biraz mütevazılık gösterebilirlerdi.

27 Temmuz 2014 Pazar

Mavericks'in Veteran Aşkı


Dallas Mavericks, NBA'de serbest durumda olan görmüş geçirmiş bütün oyuncuları kadroda toplamaya devam ediyor. Richard Jefferson hamlesinden sonra bu kez de Jameer Nelson'la kontrat imzaladılar. Kariyerinin başından beri Magic forması giyen Nelson'ı artık Mavs formasıyla izleyeceğiz. 2000'li yılların Spurs'ü ve 2 sezon önceki Knicks kadroları bu derece tecrübeli olarak aklıma gelen ilk örnekler. Dallas da onlarla yarışmaya doğru gidiyor. Takımdaki veteranların bir listesini çıkartalım:

Raymond Felton - NBA'deki 10. sezonu
Monta Ellis - NBA'deki 10. sezonu
Jameer Nelson - NBA'deki 11. sezonu
Tyson Chandler - NBA'deki 14. sezonu
Richard Jefferson - NBA'deki 14. sezonu
Dirk Nowitkzi - NBA'deki 17. sezonu

Geçmişte örneklerini sıkça gördüğümüz 'Tecrübe başarı getirir.' klişesinin bir başka versiyonunu önümüzdeki sezon izletmeye çalışacaklar. 

Önümüzdeki Sezon El Clasico


TribünDergi'nin paylaştığı bu fotoğrafı çok beğendim ve bloga koymak istedim. Şimdiden heyecanlandırıyor..

26 Temmuz 2014 Cumartesi

Lakerslı Lin


Harvard çıkışlı Çinli oyun kurucu Jeremy Lin'i önümüzdeki sezon Lakers formasıyla seyredeceğiz. Yao Ming'in emekli olmasının ardından Çin pazarında kayıp yaşanmaması adına NBA yönetimi tarafından şişirilmiş, medya önüne çıkarılmış ve pohpohlanmış bir oyuncu. New York'tayken bizlere acaba dedirtse de Rockets kariyeri o kadar parlak olmadı. Fazla top kaybı yaptığını ve Knicks zamanlarından gelen özgüven ile hücumda yanlış tercihlerde bulunduğunu düşünüyorum. Bana kalırsa çok net bir şekilde benchten gelmesi gerekiyor ancak Çin'in NBA'e getirdiği finansal fayda düşünüldüğünde Lin'in önümüzdeki sezon Steve Nash'in önünde ilk 5 başlaması kimseyi şaşırtmamalı. 

Red Rocket 1 Yıl Daha Spurs'de !


Takımın en sempatik oyuncusu Matt Bonner'ı bir yıl daha siyah beyaz formayla izleyeceğiz. Spurs onunla anlaşmasa belki de NBA'de bu kadar uzun süre forma giyemeyecekti. 8 sezondur Spurs'de oynuyor ve taraftarın sevgilisi haline gelmiş durumda. Matt Bonner müthiş bir görev adamı ve kusursuz bir üçlükçü olarak yıllardır Spurs'de görevini yerine getiriyor. O kesinlikle ailenin bir parçası ve Spurs de onu bırakmayarak önümüzdeki sezon da takımda kalmasını sağladı. Bazen bakıyorsunuz Duncan'ın yanında ilk 5 başlamış, bir sonraki maç garbage time'da oyuna girmiş, bir sonraki maç ise hiç oyuna dahi sokulmamış. Ama o bunu problem edecek biri asla değil, çıkıyor ve görevini yapıyor. Üçlük cezalarını yıllardır hiç affetmiyor. Takımda kalmasını zaten bekliyordum ama haberi duyunca ayrı bir sevindim. Dediğim gibi Red Rocket ailenin bir parçası, önümüzdeki sezon herkes beraber son kez oynayacakken onsuz bir Spurs olmazdı.

25 Temmuz 2014 Cuma

LeBron Ekibi Topluyor: Sırada Ray Allen Var


LeBron James'in Cleveland'a geri dönmesinin ardından Heat'teki takım arkadaşlarından James Jones ve Mike Miller'ın da Cavs'a katılmasına şahit olmuştuk. Gelen dedikodular Ray Allen'ın da bu ikiliye katılacağı yönünde. LeBron'un takım ve oyuncular karşısındaki etkisi saygı duyulması gereken bir boyuta ulaştı artık. Hatırlarsak LeBron'un Heat'e geçişinin ardından Ilgauskas kariyerinin başından beri forma giydiği Cavs'i bırakıp LeBron'la beraber Heat'e geçmişti. (Ilgauskas'ın 1996-2010 yılları arasında Cavs'de oynadığını hatırlatalım.)

Ray Allen'a yoğunlaşacak olursak, dün yazdığım yazıda Vince Carter için söylediğim şey aynen onun için de geçerli. Bench rolünü en ufak bir ego gösterisi sergilemeden kabul ediyor ve yaşı ne olursa olsun bir efsanevi figür olarak işin hakkını fazlasıyla veriyor Ray Allen. Soğukkanlılığıyla Heat'e çok maç kazandırdığına şahit olduk hatta 2 sezon önce Spurs'e karşı kazanılan şampiyonlukta 6. maçın uzatmaya gitmesini sağlayan üçlüğü atan Allen, bu şutuyla adeta şampiyonluğu Spurs'den çalmıştı. Cavs'e katıldığı takdirde yine kusursuz uygulayacaktır görevini. NBA tarihinin en çok üç sayılık isabet bulan oyuncusunu yaşlandı diye asla hiçe sayamazsınız. 

Ilgauskas sonrasında onla beraber takım değiştirmesini dileyebileceği bir uzunla beraber oynamayan LeBron'un keskin şutör ve kilit rol oyuncularını peşinden sürüklediğini görmekteyiz. Uzun problemi için de Wolves'la Love için sürekli olarak bir pazarlık halindeler, son günlerde Bulls'un da hesabı karıştırdığı söyleniyor. Bu noktada LeBron etkisinin ağır basmasını bekliyorum. 

NBA Efsanelerinin Aynı Draft'ta Olduğunu Düşünün


Keşke bizim ülkemizde de böyle şeyler olsa dedirten cinsten bir şov. 2011 senesinde NBA'in farklı karakteristik özellikleriyle efsaneleşmiş simaları Chris Webber, Kevin McHale, Steve Kerr, Reggie Miller, Kenny Smith ve Charles Barkley'in katıldığı, NBA'in tüm zamanlardaki en iyi oyuncularından kendilerine takım kurdukları bir program. İzlerken inanılmaz keyif almıştım. Blogda mutlaka bulunması gerekiyordu. Sohbetleri, kahkahaları falan insanı çok özendiriyor. 

24 Temmuz 2014 Perşembe

James'i Real Kaptı


Dünya Kupası'nın gol kralı James Rodriguez'in beklenen transferi nihayet gerçekleşti ve oyuncu Real Madrid'e transfer oldu. Kroos transferi ve James hamlesinden sonra Madrid'in hücum hattı gerçekten de efsane Los Galacticos'a yaklaştı diyebiliriz. 

İlerde Benzema, arkasında sağlı sollu Ronaldo ve Bale, ortalarında James, bu üçlünün arkasında Kroos ve Modric. Sakatlık falan yaşamadıkları takdirde La Liga'da çok farklı skorlar elde ederler, birçok zayıf rakiplerini dümdüz ederler gibi görünüyor. Tarihin baştan yazılmasına şahit olabiliriz. 

Bunu tamamen kişisel sempatimden dolayı söylüyorum: ah bir de Casillas'ı kendine getirseler keşke. Bu kadronun kalesine ondan başkasını yakıştıramıyorum bir türlü. Şu sıralar Madrid'in Dünya Kupası'nın bir başka yıldızı Kosta Rika kaleci Keylor Navas'la ilgilendiği söyleniyor. Acaba Casillas gemileri yaktı da bizim haberimiz mi yok?

Real Madrid ve Barcelona'nın bu doyumsuz transferleri de onları artık futbolun mafyası konumuna getirmiş durumda. Korkunç paralar dönüyor, bir taraf Suarez'i bağlarken öteki Rodriguez'i alıyor. Finansal konumları bu takımların sürekli bir yıldızlar topluluğu şeklinde oynamalarını sağlıyor. Durum ne olursa olsun FIFA'nın kuralları ve yaptırımları yetersiz kalıyor. Korkutucu olan şu ki bu durum bir kültür olarak yerleşmiş durumda ve Şampiyonlar Ligi arenasında istenilen rekabet ortamı artık sayılı takım arasında yaşanabiliyor.

Bir dip not:
Bonservis bedeli olarak ise 75-80 M € arası bir rakam telaffuz ediliyor. Blogda yaptığım ankette 65 M €'dan fazla olur seçeneği en çok oyu almıştı:

Beşiktaş Yeni Sezon Formaları


Forma tasarımları konusunda şanslı bir klüp olduğumuzu düşünüyorum. Takımın ana renkleri olan siyah, beyaz ve kırmızıdan oldukça asil tasarımlar çıkabiliyor. Önümüzdeki sezonun tasarımları da resimde görüldüğü gibi. Ben çok beğendim açıkçası. Beyaz forma üzerine Vodafone reklamı klüp renkleriyle çok güzel yerleştirilmiş. Çubuklu formanın olmayışı aklıma dahi gelmedi diyebilirim. Alternatif forma da geçtiğimiz sezon çıkanlara göre daha parlak bir kırmızı gibi görünüyor. Benim de sahip olduğum Toyota reklamlı kırmızı forma bundan daha koyuydu. V yaka olmaları ayrı hoşuma gidiyor.

Siyah formanın üzerindeki kartal deseni de güzel bir ayrıntı. Bu ayrıntının da etkisinde kalarak, bu sezon siyah forma almaya karar verdim. Ayrıca yıllar sonra formada tekrar BEKO reklamı görmek yıllardır ayrı kalınan bir dostla tekrar kavuşmak gibi.


23 Temmuz 2014 Çarşamba

Veteran İmzaları: Carter, Lewis, Jefferson


Geçtiğimiz sezon Mavericks forması altında bench rolünü mükemmel benimseyen Vince Carter, Memphis Grizzlies'le anlaştı. 37 yaşındaki oyuncu, oyuna hala katabileceği şeyler olduğunu 13-14 sezonunda herkese kanıtlamıştı. Playoff'ta Spurs'e attığı son saniye basketini asla unutmayacağım. Carter'ın yeni takımında ilk 5 başlamak gibi bir talebi olduğunu zannetmiyorum. Mike Conley ve Tony Allen'ın arkasından benchten gelecektir diye düşünüyorum. Biraz iddialı yorum olabilir ama sağlıklı bir Carter, kimi maçlarda her iki oyuncudan da daha büyük bir skor tehdidi oluşturabilir.

2 sezonluk Miami Heat macerası ve kazandığı 1 şampiyonluğun ardından sözleşmesi yenilenmeyen Rashard Lewis de Mavericks'e imza attı. Lewis'in yanı sıra zamanın iyi skorerlerinden Richard Jefferson da Dallas'la imzaladı. Aynı tipte ve yaşı ilerlemiş bu iki oyuncunun aynı takıma imza atması dışarıdan biraz garip görünüyor. Fakat Dallas'ın yıllardır takımda olan veteran forvet Shawn Marion'la sözleşme yenileyememesini düşündüğümüzde çok da mantıksız değil. Marion'ın yanı sıra Carter'ı da kaybettiler. Bir nevi oluşacak tecrübe eksikliğini bu iki oyuncuyla kapatmış oldular. Şunu da söylemek lazım ki Lewis ve Jefferson, Marion ve Carter'dan daha kötü durumdalar. Ama ne olursa olsun mentalite takımda tecrübeyi her daim sürdürmekse, bu iki oyuncu yerinde kararlar olmuş diyebiliriz.

Geçtiğimiz haftalarda yaptığım Dallas Mavericks analizinde takımın Carmelo Anthony ve Isaiah Thomas'la imzalama ihtimallerinden bahsetmiştim. Bu oyuncularla imzalamayıp bir de üzerine Marion ve Carter'ı ellerinden kaçırdılar. 

Analiz için;
http://faulolmasilazim.blogspot.com.tr/2014/07/dallas-mavericks-analizi.html

22 Temmuz 2014 Salı

Washington Wizards Analizi


Paul Pierce'ın da katılmasının ardından Wizards'ın kadrosuna şöyle bir göz attım ve açıkçası etkilendim. Son yılların en kötü Doğu Konferansı'nı geçtiğimiz sezon izlemiştik ve Wizards konferans yarı finalinde playoffa veda etmişti. Şimdi ise kadrolarını daha da güçlendirdiler ve ben onları dengeleri değiştirebilecek bir takım olarak görmeye başladığımı söyleyebilirim.

Wizards'ın şu an kadrosunda adamakıllı adamlar barındırmasının etkileyici olan kısmı çok değil birkaç sezon önceye baktığımızda takımda Nick Young ve JaVale McGee gibi oyuncuların bulunması. Bu oyuncular pozisyonları itibariyle ortalamanın üzerinde oyuncular olsa da oyun zekalarının yetersizliği takımı her daim aşağı çekiyordu. Şimdi ise onlardan arınmış ve çok sağlam takviyeler yapılmış bir Wizards görmekteyiz.

En başta Paul Pierce hamlesi var. Bu hamle takımın tam da ihtiyacı olan tecrübeyi sağlamak için yeter de artar bile çünkü Pierce tarihin en iyi skorerlerinden ve ayrıca sahaya ruhunu da koyacak bir adam. Tecrübeden kastım daha çok başarı odaklı tecrübe yani şampiyonluk tecrübesi, yoksa takımda Al Harrington ve Andre Miller gibi yüzyıllardır NBA'de oynayan oyuncular da bulunuyor. Andre Miller'in yedek oyun kurucu olma görevini benimsemesinin ardından Wizards'ın bu pozisyonda oldukça kafası rahat diyebiliriz. Bildiğimiz üzere Miller, tarihin en çok asist yapan oyuncularından biri konumunda.


Oyun kurucu demişken NBA'in en iyi 2-3 isminden biri olan John Wall'a sahipler. Atletik özelliklerinin yanı sıra inanılmaz bir top hakimiyeti ve ayrıca skor yükünü çekme kapasitesine sahip full donanımlı mükemmel bir adam. Hepsinin yanı sıra oldukça fazla sayıda asist yapıyor yani takım arkadaşlarının da oyununun bir üst seviyeye çıkmasında etkili diyebiliriz. Geçtiğimiz sezonu 19.3 sayı 8.8 asist ortalamalarıyla kapatmıştı ki asist ortalaması gerçekten etkileyici. 

Guard rotasyonunun ikinci ismi olan Bradley Beal'ın da geçtiğimiz sezon oyununu bir üst seviyeye çıkardığına şahit olduk. Özellikle playofflarda sorumluluğu iyice alarak takımı sırtlamaya kadar varan bir kimliğe büründü. NBA'de 3. sezonunu geçirecek 1993 doğumlu oyuncunun bu anlamda çok değerli ve gelişime açık olduğunu söylemek mümkün.

Geçtiğimiz yıl Draft'tan 3. sırada seçilen fakat sonrasında sakatlığa kurban giden Otto Porter, rezalet geçen bir çaylak yılının ardından bizlere ne gösterecek merak konusu. Daha kötü bir sezon olamaz zaten ayrıca ben bu yazı boş geçirmediğini düşünüyorum. Dün sonlanan Vegas Yaz Ligi'nde en iyi beşe seçilen Porter'ın yanı sıra MVP seçilen Glen Rice Jr.'ın performansını da merak ediyorum. Bu oyuncuların pozisyonları itibariyle Pierce'la dakikaları paylaşacaklarını düşünürsek kendilerini göstermek için sınırlı sayıda fırsatları olacağını söylemek mümkün.


Wizards'ın uzun rotasyonu da hiç fena görünmüyor. Nuggets'daki en parlak dönemlerinden aşağı kalmayan bir performansla oynayan Nene önümüzdeki sezon da takımda olacak. NBA ilk adım attığında böyle bir oyuncu olacağını sinyallerini vermeyen ancak şimdilerde ligin elit pivotları arasında saydığımız Marcin Gortat da Nene'yle beraber ilk 5 uzun rotasyonunun son parçası olacak. Benchte ise NBA'in oradan oraya sürüklenen oyuncularından görev adamı Drew Gooden bulunuyor. Ayrıca sınırlı yeteneklerine rağmen hırsıyla zaman zaman fark yaratabilen DeJuan Blair'i da kadrolarına kattılar. Bir tamamlayıcı olarak da Kris Humpries'le anlaştılar. Bence bu üç isim Nene ve Gortat'ın kenarda olacağı sürelerde idare ettirebilir. Yedeğin de yedeği olarak Kevin Seraphin bulunuyor ancak ben ona pek görev düşeceğini zannetmiyorum. 

Özet olarak Washington Wizards şu an mevcut kadrosuyla Doğu'da hesapları karıştırabilir gibi duruyor. Geçtiğimiz sezondan sonra bu yıl Doğu çok da heyecanlı bir çekişmeye sahne olabilir. Miami'nin güç kaybetmesi, LeBron'lu Cavs, inişli çıkışlı Pacers, ince ince kadro kuran Bulls derken Wizards'ı da es geçmemek lazım. Genç oyuncuların oyununu bir üst seviyeye çıkarma ihtimalinin yanı sıra takımda oldukça sağlam da bir tecrübe faktörü var. Bunların iyi bir kombinasyonu onları Doğu'da iddialı yapabilir. 

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Bir Sponsorluk Anlaşması Tutarı Olarak 750 M £


Manchester United'ın Nike'la bulunan mevcut forma sponsorluğu anlaşması önümüzdeki sezon sonunda son bulacak. Sonraki 10 yıl için Adidas'la anlaşan United'ın bu anlaşmadan elde edeceği gelir 750 M £.

Yani düşünüyorum da biz Vodafone'la 5 yıl için 145 M $ sponsorluk anlaşması yaptık, Türk spor tarihine geçtik falan ama bir yandan da bir tek klübün adını Vodafonespor yapmadığımız kaldı. Adamlar sadece forma sponsorluğu olarak bu miktara imzalıyor. Hayır bir de £ yani, bari € falan olsaydı insafsızlar.

Demba Ba Transferi


Moussa Sow'un birkaç sezondur ligde çok üst düzey performans sergilemesi sonucu kendi başına bir ekol oluşturduğunu görmekteyiz. Beşiktaş bu anlamda ilk denemeyi Niang ile yapmıştı. Faciayla sonuçlanan bu tecrübe, yönetimi Sow ekolünden bir forvete sahip olma amacı doğrultusunda biraz para harcamaya itti. Sonuç olarak 6 milyon euro karşılığında Demba Ba artık Beşiktaş forması giyecek.

Fikret Orman'ın geçtiğimiz aylarda yaptığı 'Kronik sakat oyuncuyu neden alayım?' ve '29 yaşında bir oyuncuyu al-sat yapamayız' cümlelerinin hedefindeki oyuncu olan Ba bugün Beşiktaş formasıyla idmandaydı. Ben başkanın bu açıklamalarını diğer takımları savuşturmak adına bir taktik olarak görüyorum çünkü açıklamalar ve transferin gerçekleşmesi arasında 1 ay gibi kısa bir süre var. 

Ba'yı değerlendirecek olursak, ciddi bir Premier Lig tecrübesi var ve kendini de bu ligde fazlasıyla kanıtlamış bir oyuncu. Moussa Sow ekolü demiştim, tam olarak o etkinin yakalanabileceği tipte bir forvet. Beşiktaş'ta Cenk Tosun, Mustafa Pektemek ve Ömer Şişmanoğlu forvet hattının yetersiz kalma ihtimaline karşı yapılmış mükemmel bir hamle oldu bana kalırsa. Yıllık alacağı para olan 2.5 milyon euro da bence kabul edilebilir bir miktar zira Ba form tuttuğu takdirde geçtiğimiz sezon Almeida'nın attığından çok daha fazla gol atacaktır. 

Kafalardaki bir soru işareti ise Beşiktaş'ın tek forvetli sisteme devam etmesi halinde 3 Türk forvetinin arkada harcanıp harcanmayacağı. Bu tip bir sistemde Ba ilk 11 çıkacaktır, büyük olasılıkla fiziksel olarak yeterli seviyede olmayacağından dolayı 90 dakikayı çıkaramayacak ve yerini sıklıkla Cenk Tosun'a bırakacaktır diye düşünüyorum. Mustafa Pektemek de bir şekilde oynama şansı bulur ancak Ömer'in durumu şu koşullarda ne olur bilemiyorum. Belki de bir sistem değişikliğine gidilebilir. 

Didier Drogba, Beşiktaş'ın Ba hamlesine şöyle bir yorum getirmişti:

"Türkiye Ligi'ni biliyorum. Herkesi tanıyorum. Bence Beşiktaş mükemmel bir transfer yaptı. Çok iyi bir golcü aldı. Ama herşeyden önce mükemmel bir insan transfer etti. Tamamen işine konsantre olan, futbolu iyi bilen, golü koklayan bir oyuncu aldılar. Tebrik ediyorum. Umarım bir şanssızlık yaşamadan Türkiye'deki keyili futbol atmosferine katkı yapar. Ona başarılar diliyorum"

Drogba'nın da dediği gibi inşallah sakatlık yaşamadan takıma bir an önce adapte olur ve katkı sağlamaya başlar. Biz Beşiktaş taraftarı olarak gözümüz kapalı güvenebileceğimiz bir forvete sahip olma kavramını unutmak üzereyiz.

20 Temmuz 2014 Pazar

Dwight Howard'dan Talihsiz Açıklama


Geçtiğimiz günlerde Houston Rockets'dan ayrılıp Dallas Mavericks'e imza atan Chandler Parsons'ın gidişi üzerine Dwight Howard'ın yorumunu paylaşmak istiyorum:

"Bizi hiçbir şekilde etkilemeyecek. Bana ve James'e sahibiz. Takımda, oyundaki en iyi pivot ve en iyi iki oyun kurucu var"

Chandler Parsons dediğimiz adam geçtiğimiz sezon 16.6 sayı 5.5 ribaund 4.0 assist ortalamalarıyla oynadı. Howard'ın bu açıklamayı yapması bir ego gösterisinden başka bir şey değil. Parsons'ı kaybetmenin yanı sıra bütün şehri Carmelo posterleriyle süsleyip, onu da ikna etmeyi başaramadılar. 

Parsons'ın yanı sıra Lin ve Ömer de takımdan ayrıldı. Bu koşullarda takıma kalburüstü bir oyuncu monte etmelerine kesin gözüyle bakıyorum ama yine de Howard'ın bu şekilde konuşması hoşuma gitmiyor. Ligdeki en iyi pivot olarak kendini gösteriyor, bu yıllardır tartışılmayacak kadar net bir şekilde kendisiydi ancak şampiyonluk sevdasına yaşadığı sürüklenme ve bu esnada takımlara karşı aldığı tavır nedeniyle sempatikliğini kaybetti. 

Love için Wiggins-Bennett Paketi


LeBron James'in Cavaliers tercihi üzerine yazı yazacağımı söylemiştim fakat ortaya atılan bu dedikodu yüzünden bekleme kararı aldım. Çünkü Cavaliers'ın Kevin Love için Minnesota'ya Andrew Wiggins ve Anthony Bennett'ten oluşan bir paket teklif ettiği resmiyet kazandı. Bu takasın gerçekleşmesi birçok dengeyi değiştirecektir o yüzden yazıyı bekletiyorum.

2014 NBA Draft'ının 1 numarası olan Wiggins'i de kapsadığı için pek alışık olmadığımız tarzda bir takas teklifi olduğu söylemek mümkün. Oyuncuyu henüz hiç seyretmedik ve nasıl bir performans göstereceğini dahi bilmiyoruz. 2013 NBA Draft'ının 1 numarası Bennett, geçtiğimiz sezon belki de tarihin en kötü '1. sıradan seçilen oyuncu' performansını göstermişti ama onu da damgalamak ne kadar doğru olur bilmiyorum. Çünkü geçtiğimiz sezon gösterdiği performansla sınırlı kalacak bir oyuncu olması mümkün değil, neticede o kadar oyuncu arasından 1 numaradan seçildi. 

Timberwolves açısından bakarsak onları pek tatmin edecek bir teklife benzemiyor. Biri 1995'li diğeri 1993'lü iki tane kapalı kutu oyuncu ve yanında bir de draft hakkı karşılığında sayı ribaund makinesi Kevin Love. Ama bir de şu açıdan bakmak lazım ki, şampiyonluk isteyen Love'ı bu yetersiz kadrolarıyla daha fazla takımda tutmaları mümkün değil. O yüzden koparabildikleri kadar koparmaya bakacaklardır çünkü Love bu ligde eşsiz bir oyuncu. 

Cavaliers'ın geçtiğimiz sezon Bennett'in yaşattığı hayalkırıklığından sonra bu gençlerle devam etmek yerine kendini kanıtlamış Love'a yönelmesi çok normal. Ancak Wiggins herkes tarafından inanılmaz potansiyelli bir oyuncu olarak gösteriliyor ve onu daha oynatmadan başka takıma vermek ne kadar sağlıklı bir karar tartışılır. LeBron-Irving-Love üçlüsünü kurmak istiyorlar, ki bence en az Wade-LeBron-Bosh kadar sağlam bir üçlü olur, ancak bu gençlerin kalması halinde oluşacak senaryoyu da çöpe atmış oluyorlar. Bu paketin hazırlanması kararının altında LeBron'un elit bir uzunla oynama isteği yatıyor olabilir. Kazandığı iki şampiyonluktan sonra Big 3 ile başarının formülünü bulmuş gibi hissediyor herhalde, oysa ki Spurs'ün nasıl takım olunacağını tüm dünyaya gösterdiğini kendi ağzıyla söylemişti.

Gasol'ün Tercihi Bulls Oldu


Spurs'e gelecek diye heyecan yaptığım Pau Gasol tercihini Chicago Bulls'tan yana kullandı. Los Angeles Lakers'ta geçen 7 sezonun ardından yeni kontrat teklifini reddeden Gasol, kariyerinin son döneminde Bulls formasıyla şampiyonluk kovalayacak. Anlaşma 3 yıl için 22 milyon dolar.

NBA'de 2011 yılında imzalanan toplu iş sözleşmesi sonucu takımlara tanınan af maddesi hakkıyla Carlos Boozer'ı serbest bırakan Chicago Bulls'un bu kararının altında Gasol hamlesi yatıyor elbette. Oldukça uzun bir süredir ayrı kalsak da takımda bir Derrick Rose gerçeği var. Bulls kadrosunda Rose'un yanında NBA'in en iyi savunmacılarından Joakim Noah da bulunuyor. Bu ikili oynadıkları pozisyonda NBA'in en iyi 2-3 oyuncuları arasında sayılıyor. Bu oyuncular Bulls gibi şampiyonluk kültürüne sahip bir takımda olunca Gasol'ün bu tercihini çok da yadırgamamak gerekiyor.

Gasol'ün bu kararına Los Angeles Lakers'ın Carmelo Anthony'i ikna edememesi sonucunda verilmiş bir karar desek de yanlış olmaz. Melo'nun Knicks'te kalmasından sonra Gasol'ün Lakers'ta gördüğü şampiyonluk ışığı da söndü ve akabinde Bulls'a imza attığını duyduk. 34 yaşındaki Gasol işin finansal boyutunu düşünecek biri değil, onu Noah ve Rose'la izlemek oldukça keyifli olacak. Geçen yıl rezalet durumda olan Doğu Konferansı'ndan bir şampiyonluk adayı ekip daha kuruldu diyebiliriz. 

James Rodriguez Anketi Sonuçları


Ankette James Rodriguez'in bonservis bedelinin ne kadar olacağını sormuştum.Şu sıralar James Rodriguez'in adı Real Madrid'le anılıyor ve bonservis bedelinin 75-85 M € arasında olacağı söyleniyor. Anketimizde de en çok oy çıkan seçenek 65 M €'dan fazla oldu. 18 oyun kullanıldığı anketin sonuçları şu şekilde: 

45 M €'dan az
  3 (16%)
 
45 M € - 50 M €
  1 (5%)
 
50 M € - 55 M €
  3 (16%)
 
55 M € - 60 M €
  3 (16%)
 
60 M € - 65 M €
  3 (16%)
 
65 M €'dan fazla
  5 (27%)
 

19 Temmuz 2014 Cumartesi

Gaziantep'ten Houston'a !


2 sezon önce Royal Halı Gaziantep formasıyla izlediğimiz pivot Joey Dorsey Houston Rockets'la sözleşme imzaladı. Rockets, Ömer Aşık'ın takas edilmesi sonucunda Howard'ın yedeği olarak tercihini Dorsey'den yana kullandı diyebiliriz. Kalitesi NBA ve Avrupa arasındaki o ince çizgide kalan oyuncularda bu oradan oraya sürüklenme sıkça yaşanıyor. Dorsey de bunlardan biri. Gaziantep formasıyla ligimizde oldukça üst düzey bir performans sergileyen, özellikle atletik özellikleriyle ligimize çok fazla gelen Dorsey, geçtiğimiz sezonu Barcelona'da geçirmişti. Bu yıl ise takas edilen Ömer Aşık'ın yerine Rockets'da oynayacak. Ama zannedilmesin ki mükemmel oynadığı için kariyer basamaklarını bir bir tırmanıyor. Dorsey gibi oyuncular Avrupa'da yarım sezonluk takım bulamadıklarında gelip Gaziantep'te oynamayı seçebiliyor. Dorsey de Gaziantep tecrübesinin ardından kontratını bitmesiyle beraber tekrar büyük takımlarla görüşmeye başlamıştı ve Barcelona'ya imza atmıştı. Orada da mükemmel oynamadı belki ama geçmişte sahip olduğu NBA tecrübesi kendini bir anda Rockets'ta bulmasını sağladı. Dediğim gibi bu tip NBA ve Avrupa arasında kalan oyuncularda bu durum hiç şaşırtıcı değil. 2 yıl için 2 milyon dolarlık sözleşmeye imza atan Dorsey'i kontrat bitiminde tekrar ligimizde görmek kimseyi şaşırtmamalı.

Bir dip not: Dorsey, profesyonel kariyerine 2008-2009 sezonunda Rockets'la başlamıştı.

18 Temmuz 2014 Cuma

Thomas Geldi, Dragic Kalacak Mı ?


Sacramento Kings'in oyun kurucusu Isaiah Thomas 4 yıl için 28 milyon dolar karşılığında Phoenix Suns'la anlaştı. Suns'ın kadrosunda geçen yıll All-Star seviyesinde oynayan oyun kurucu Goran Dragic bulunuyor. Dragic üstün performansıyla geçtiğimiz sezon NBA'in en iyi 3. beşine seçilmişti ve ayrıca En Çok Gelişme Gösteren Oyuncu Ödülü'nü de kazanmıştı. Bu yüzden Thomas hamlesi bana biraz enteresan geldi. Her iki oyuncu da PG pozisyonunda oynuyor ve her ikisi de ligin elit guardlarından. Bu oyunculardan birini benche mahkum edemezsiniz. Her ne kadar Dragic geçtiğimiz sezon daha çok göz önünde olsa da Thomas da 1.75'lik boyuyla Kings'de 20+ sayı 6+ assist ortalamalarıyla oynadı. İkisinin ilk 5 çıktığı bir senaryo da bana pek mümkün görünmüyor. Çünkü bu durumda oldukça kısa bir guard ikilisine sahip olur Suns. Goran Dragic'in önümüzdeki günlerde takas olma ihtimalinin bulunduğunu düşünüyorum. Pek medyaya yansımasa da geçtiğimiz sezon gösterdiği performans, onun içinde Suns'tan ayrılmasına işaret eden bir şampiyonluk ateşi yakmış olabilir.

Ettore Messina Spurs'e Katıldı


Avrupa'nın en başarılı baş antrenörlerinden Ettore Messina önümüzdeki sezon Spurs'de Gregg Popovich'in yardımcılarından biri olarak görev alacak. Gündüz yayınladığım yazıda Spurs'de asistan koçların diğer NBA takımları tarafından baş antrenör olarak kapılması durumundan bahsetmiştim. Yıllar boyu koç ekibinde yaşanan birçok kayba rağmen Coach Pop önderliğinde her daim kafaya oynayan Spurs için adeta gücüne güç katan bir hamle oldu Messina. Avrupa'da terör estirdikten sonra NBA onun için değişik bir tecrübe olacak. Onu Pop'un yanında görmek için sabırsızlanıyorum.

Bilmeyenler için Messina'nın Avrupa CV'sinden birkaç başarıyı listeleyeyim: 

- 4 Euroleague Şampiyonluğu
- 2 Euroleague Yılın Koçu Ödülü
- 4 İtalya Ligi Şampiyonluğu
- 7 İtalya Kupası 
- 5 Rusya Ligi Şampiyonluğu
- 2 Rusya Kupası

Spurs Adeta Bir Koç Akademisi


Spurs oldukça uzun bir süredir o kadar sağlam bir koç kadrosuna sahip ki, son yıllarda bu ekipten birçok isime baş antrenörlük teklifi gelmesiyle beraber takımdan ayrıldılar. Spurs bu noktada adeta NBA'e koç yetiştiren bir akademi gibi. Bu duruma birkaç örnek vermek istiyorum;

- 18 yıl Gregg Popovich'in yardımcılığını yapan Mike Budenholzer şu an Atlanta Hawks'ın başında.
- Oyunculuk kariyerini Spurs'de noktalayan Jacque Vaughn, sonrasında 2 yıl Spurs'de asistan koç olarak görev almıştı. Şu an Orlando Magic'in başında.
- Popovich'in uzun yıllar yardımcılığını yapan Brett Brown şu an Philadelphia 76ers'ın baş antrenörü.
- Spurs'de asistan koçluk yapan bir diğer isim Monty Williams şu an New Orleans Pelicans'ın başında.
- 3 yıl Pop'un yardımcılığını yapan Mike Brown NBA'de son yıllarda Cavaliers ve Lakers gibi takımları yönetti.
- 5 yıl Spurs'de asistan koç olarak görev alan P.J. Carlesimo da Thunder, Nets gibi takımlarda baş antrenörlük tecrübesi yaşadı.

Pop'a Bir Ödül Daha


Geçtiğimiz haftalarda oylaması yapılan ESPN'in spor ödülleri olan ESPYS sahiplerini buldu. NBA'de normal sezonu 62 galibiyetle tamamlayıp birinci bitiren ve üzerine şampiyon olan San Antonio Spurs'ümüzün koçu Gregg Popovich de En İyi Koç ödülüne layık görüldü. 

Popovich inanılmaz saygı duyulması gereken bir koç. Takımının zayıflayan yönlerini analiz edip alternatif senaryolar yaratarak 15 sezondur Spurs'e normal sezonda 50+ galibiyet aldırmayı başarıyor. 2000'li yıllarda savunmasıyla ön plana çıkan takımın, savunma zaaflarının kurtarılamayacak seviyeye gelmesiyle beraber her geçen sezon bir hücum takımına dönüşmesini kademe kademe takip ettik. Bu yıl kazanılan şampiyonlukta Spurs basketbol tarihine geçecek bir pas organizasyonuyla ve kusursuz işleyen hücumuyla sonuca ulaştı. Bu noktada başarı tamamen Popovich'e ait. Daha önce hiç ESPY kazanmamıştı. Bu onun adına ilk oldu. Hatırlayacağımız üzere bu sezon NBA'de de yılın koçu seçilmişti.

Zaman bize ne gösterirse göstersin, Coach Pop benim için her zaman bir numara olarak kalacak.

16 Temmuz 2014 Çarşamba

Dünya Kupası'ndan Akılda Kalanlar


Brezilya'da düzenlenen 2014 Dünya Kupası Pazar günü son buldu. Ben de kupadan aklımda kalanları paylaşmak istiyorum. Öncelikle şampiyon Almanya'nın 2000'li yılların ortasında başlattığı futbolda eğitime yatırım girişiminin sonuçlarını aldığını gördük. Kusursuza yakın bir takım oyunun artık sporun her dalında bireysel yeteneklerin ötesinde olduğunu söylememiz mümkün.

Final maçını değerlendirecek olursak, Arjantin'in Almanya'ya bu kadar kafa tutmasını hatta oyunun çoğunda üstün oynamasını beklemiyordum. Almanya'nın 7-1'lik yarı final galibiyetinin bu düşüncenin oluşmasında çok büyük payı var elbette. Fakat işler hiç beklediğim gibi olmadı, yüzde yüzlük goller kaçıran bir Arjantin izledik. Higuain, Palacio ve Messi çok müsait pozisyonları harcadılar. Almanya karşısında böyle pozisyonlar yakalayabiliyorsanız, en az birini gole çevirmeniz gerekir. Çünkü Almanya turnuvada da izlediğimiz üzere az pozisyonla vurgun yapılabilecek bir takım değil. İkinci yarıda Higuan'in kafasına uçarak diziyle vuran Neuer'in atılmaması tam bir fiyaskoydu. Bana kalırsa maçın kırılma anı da bu oldu. O pozisyonda kesinlikle kırmızı kart çıkmalıydı. Sonuç olarak, Almanya da yıllardır yarı final ve finalde elenme kabusuna bir son vermiş oldu. 


Altın top ödülünün Messi'ye verilmesi çok içime sinen bir karar olmadı. Grup maçlarında takımı tek başına sırtladı fakat sonraki turlarda zaman zaman çok fazla kaybolduğunu gördük. Rakip takımlarının ona fazlasıyla önlem aldığını gördük. İsviçre maçında tek görevi Messi'ye yapışmak olan Behrami buna bir örnek. Almanya'nın bireysel bir oyuncunun parlamasına pek de müsait olmayan takım oyunu, bu ödülün Alman bir oyuncunun almasını imkansız kıldı. Messi'nin Maradona'yla kıyaslanmalarında en büyük handikapı olan Dünya Kupası bu yıl da kısmet olmadı. 2018'e kadar ne olursa olsun bu karşılaştırma ortaya çıktığında yine ortaya sürülen tez bu olacak.

Altın ayakkabı ödülü turnuvanın yıldızı James Rodriguez'e gitti. Benim şu vakte kadar pek izleme fırsatım olmamıştı ama bu turnuvada sonra bir Hames hayranı olduğumu söyleyebilirim. Muslera'yı Dünya Kupası jeneriklerine sokan golü uzun yıllar hafızalardan çıkmayacak. Takımın önüne geçmeyerek takımı taşıyabilen bir oyuncu. Önümüzdeki günlerde çok yüksek bir meblağ ile transfer olmasını bekliyorum.

Turnuvaya renk katan takımlar Cezayir ve Kosta Rika oldu. Özellikle Kosta Rika bu derece kısıtlı bir kadroyla çeyrek finale çıkarak turnuvanın sürprizini yaptı diyebiliriz. Çeyrek finalde Hollanda maçını da öyle ya da böyle son ana kadar taşıdılar ancak Van Gaal'in Krul hamlesi taktiksel olduğu kadar psikolojik olarak da ibreyi Hollanda'ya çevirdi ve elendiler. Kosta Rika kalecisi Navas turnuva boyunca çok üst düzey bir performans sergileyerek takımın bu noktaya gelmesinde en büyük pay sahibiydi. Cezayir de Almanya karşısında 90 dakika iyi direndi ancak uzatmalarda teslim oldular. 

Gelecekte tüm uluslararası turnuvaları domine etmesi beklenen Belçika'nın genç jenerasyonunun tüm dünyaya bir tanıtımı niteliğindeydi bu kupa. Grup maçlarında korkunç sıkıcı oyunlarını sonucunda maç bitime yakın gollerle elde ettikleri galibiyetler sayesinde gruptan çıktılar. Ancak bu aşamadan sonra oynadıkları oyun geleceğin bir göstergesi gibiydi. Çeyrek final, henüz çok genç olan bu takım için yeterli bir başarı. 2016 Avrupa Şampiyonası'nda daha ileriye gitmelerini bekliyorum.


Turnuvanın henüz başlangıcında İspanya'nın yaşadığı hezimet de hafızalara kazındı. Turnuvada açık ara en çok sevdiğim oyuncu olan Iker Casillas'ın bu duruma düşmesi beni çok üzdü. Özellikle Robben'in onu yerlerde süründürdüğü pozisyon içimden bir parça kopardı adeta. Yıllardır aynı futbolu oynayan ve kendini geliştirmeyen İspanya'ya da iyi bir tokat oldu. Van Persie'nin kafayla aşırtma attığı gol de inanılmazdı.

Kısa kısa diğer aklımda kalanlardan bahsedeyim:

- Hollanda'nın Meksika karşısında aldığı galibiyet çok dramatikti. Robben'in yarı yalan penaltısı Meksika'nın turnuvadan elenmesine sebep oldu. 

- Brezilya'nın turnuvanın başından itibaren hakemlerce desteklenmesi ve Şili maçında elenmenin eşiğinden dönmeleri de akıllarda kaldı. Pinilla 120. dakikada yüzde yüzlük gol pozisyonunu direğe vurup bir de üzerine penaltı kaçırınca takımını yakmış oldu. Şili'nin kaleci Bravo yıllardır La Liga'da seyrettiğimiz ve kalburüstü olduğunu bildiğimiz bir isimdi. Bu turnuva onun bir üst klasmana çıkması için gereken sıçramayı sağladı ve onu önümüzdeki sezon Barcelona formasıyla seyredeceğiz. Julio Cesar'ın Şili maçında penaltılar başlamadan önce ağlaması hırsının bir göstergesiydi. Akabinde takımına maçı getiren kurtarışlar yaptı ve tekrar gözyaşlarına boğuldu. Yürekli oyuncular unutulmaz, Cesar da unutulmayacak.

- İngiltere bir kez daha gruplardan çıkamadı. Bunun olmasına geçtiğimiz turnuvaya kadar şaşırıyordum ama artık şaşırmıyorum. Oyuncuları kaliteli olsa da takım değiller, ikinci sınıf kalıyorlar. Rooney de nihayet ilk Dünya Kupası golünü attı ve geyikleri bitirdi.

- Şu skandal var:

ve David Luiz..


- Takır takır oynayan Fransa'nın şanssızlığı Almanya'ya denk gelmesi oldu. Benzema'nın ne kadar büyük oyuncu olduğunu bu turnuvada bir kez daha gördük. Fark yaratan forvetlerin başında geliyor bana kalırsa. Ayrıca oyun kurma konusunda Valbuena turnuvanın en başarılı oyuncularından biriydi. Kısa boyuyla inanılmaz işler yapan bir oyuncu, tam bir lider. Pogba da milli takıma kazık çakacak gibi görünüyor. Genç yaşına rağmen güven veren bir oyuncu, golünü de attı. Önümüzdeki 3 turnuva onu izleriz diye düşünüyorum.

- Klose Dünya Kupası tarihinin en çok gol atan oyuncusu oldu onu da es geçmek olmaz. Brezilyalı Ronaldo'nun bir rekoru daha elden gitti. Gerekirse hiç rekoru kalmasın, biz onu çocukken izledik, öyle forvet gelmez bir daha. Klose'nin rekorunu Müller'ın önümüzdeki turnuvalarda kırabileceğini düşünüyorum. Bunu da bir kenara yazalım.

- Ronaldo demişken Cristiano'ya da değinelim. Messi'yle ikisinin sıkça eleştirildiği Dünya Kupası'nda başarı eksikliğinde bir adım öteye gidemedi. Messi'nin tek başına maçlar aldığını ve finale kadar çıktığını düşünürsek, bu durum hırsıyla tanıdığımız Ronaldo'da oldukça büyük bir çöküntü yaratmıştır.

- Hakemlere maça fazla etki etmemeleri tembihlenmiş. Bunun dozajını birçok hakem ayarlayamadı. Kart çıkması gereken pozisyonların neredeyse yarısında kart göremedik. Bu şekilde maçın daha çok önüne geçmiş oldular. Sprey uygulamasını beğendim. Bence ülkemizde de uygulanmalı.

- Son olarak Suarez olayı oldu. Bir olur iki olur ama üçüncü kez rakip oyuncuyu ısırması kabul edilemez. Serserilikle yırtıklıkla falan alakası yok bunun, Cantona'nın tekmesi gibi sembolik bir anlamı da olmaz. Nefret ettirdi kendinden. Keşke cezası daha ağır olsaydı.

Özet olarak birçok unutulmaz olayın yaşandığı bir kupa oldu. Aklımda kalanları olabildiğince aktarmaya çalıştım. 2018 Dünya Kupası'nı heyecanla bekliyoruz.

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Kısa Bir Ara


Bilgisayarım bozulduğundan dolayı birkaç gündür yazı giremiyorum. Bu durumun hem NBA hem de futbol dünyasında bu kadar gelişmenin olduğu bir haftasonuna denk gelmesi gerçekten büyük talihsizlik oldu. Sorunun birkaç gün içinde çözüleceğini umuyorum.

11 Temmuz 2014 Cuma

LeBron James Cavaliers'ta !


LeBron James ait olduğu şehre, takıma geri döndü. Bu hareketi ona olan sempatimi fazlasıyla arttırdı. NBA tarihine geçecek bu karar beni daha şimdiden inanılmaz heyecanlandırıyor.  Güçler birliğiyle başarıya ulaşmaktan ziyade Irving,Wiggins ve Bennett gibi genç oyuncuların bulunduğu bir takımda başarıyı kovalamaya karar vermesi onun gerçekten olgunlaştığını gösteriyor. LeBron'un kararını açıklarken kullandığı cümlelerden en vurucu kısmı paylaşmak istiyorum:

"Ben her şeyden önce Kuzeydoğu Ohio’nun çocuğuyum. Orası benim yürümeye, koşmaya, ağlamaya başladığım yer. Benim kalbimde ayrı bir yeri var. Oradaki insanlar benim gelişimimi yakından takip etti. Bazen kendimi onların çocuğuymuşum gibi hissediyorum. Onların tutkuları bazen üzerimde baskı yaratıyor fakat bu beni yönlendiriyor. Yapabildiğim zamanlarda onlara umut aşılamak, ilham vermek istiyorum. Benim Kuzeydoğu Ohio ile olan ilişkim basketbolla olandan çok daha büyük. Dört sene önce bunu anlayamamıştım. Şimdi anlıyorum."

Haber henüz sıcakken bu post'u girmek istedim. 
Hamle gerçekleşmeden önceki düşüncelerimi geçen hafta yazdığım bir yazıda paylaşmıştım:
Önümüzdeki günlerde bu durumun detaylı bir analizini paylaşacağım.
(LeBron'un cümleleri Ajansspor NBA'den alıntıdır.)

10 Temmuz 2014 Perşembe

Ball Don't Lie


NBA'de görmeyi özlediğimiz, 2000'lerin en renkli simalarından Rasheed Wallace'ın kendisiyle özdeşleşen cümlesi: "Ball Don't Lie". NBA tarihinin en fazla teknik faul alan oyuncusu olan Wallace (80 maçta 41 teknik faulle bir sezonda en çok teknik faul alan oyuncu rekorunu da elinde bulunduruyor.), haksız bir faul düdüğünden sonra serbest atış atan rakip takım oyuncusu atışını kaçırdığına böyle bağırırdı. Yıllarca kendisine yanlış gelen her faulden sonra atış kaçıran oyuncuya korkunç yüksek bir tonla Ball Don't Lie diye bağıran Sheed, bu cümlesi nedeniyle 2012 yılında bir oyundan da ihraç edilmişti. O anları hatırlayalım:


Kupa Sendromu


Hollanda ve Arjantin. İki takım tarihlerinde 8 kez karşılaştılar. Hollanda dört Arjantin üç maçta galip gelirken bir maç berabere bitti. Ancak aralarında oynadıkları bir maç statü olarak diğer maçlara nazaran daha büyük bir öneme sahip. 1978'de Dünya Kupası finalinde karşılaşan iki takım 90 dakika sonunda yenişemese de uzatmalarda rakibini 3-1 ile geçen Arjantin kupaya uzandı. Hollanda'nın üç kere çıkmayı başardığı ancak üçünde de kaybettiği finallerden biriydi. 1998'de yarı finalde Fransa'ya, 2010'da ise finalde İspanya'ya yenildiler. Bu sebepten ötürü Hollanda bu kupa özlemine son vermek için geldi Brezilyaya. Oturmuş bir futbolcu topluluğunun arasına katılan Memphis Depay gibi yeni jenerasyon futbolcuların özellikle beklenenden yüksek bir performans vermesiyle umutlar ve takımdan beklentiler giderek arttı. Hatta Louis van Gaal ve takım için bir "Yapılması Gerekenler" listesi bile hazırlandı. Listedeki ilk iki madde yapıldı; İspanya'dan 2010 finalinin rövanşı alındı ve Kosta Rika maçıyla penaltı sendromunun üstesinden gelindiği düşünüldü. Ancak yarı finalde 1978'deki finalin rövanşını Arjantinden, finalde de 1974'teki finalin rövanşını Almanya'dan alma ve 2014 Dünya Kupasına uzanma hayali suya düştü.

Görünen o ki Hollanda için Dünya Kupası hayali biraz daha bekleyecek çünkü bir sonraki turnuvada yıldızlarından alacakları performansın aynı kalması zor gibi duruyor özellikle Robben ve Sneijder gibi isimlerin yavaş yavaş kariyerlerinin sonlarına yaklaşmaya başladığını düşünürsek. Yeni jenerasyon ise her ne kadar bu Dünya Kupasında beklentilerin üzerinde bir performans sergilemiş olsa da Belçika gibi çok zor yakalanabilecek bir jenerasyonu bir araya getiren takımlara ve her daim üst düzey kadrolar çıkarabilen milli takımlara karşı ne yapabileceği belirsiz.

Harden'ın Sakal Evrimi


NBA'e adım attığından bu yana sakallarını kesmeyen Harden'ın bu görüntüsüne o kadar alıştık ki, eski zamanlardan kalma bir fotoğraf karşımıza çıktığında onu tanımak gerçekten çok zor. Artık kendisiyle özdeşleşen sakalının evrimini gösteren bir fotoğraf dizisi.

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Mutombo'nun Unutulmaz Gözyaşları


NBA'i takip etmeye başladığım andan bu yana şahit olduğum en hüzünlü anlardan biri. Üzerinden kaç yıl geçmesine rağmen unutmak mümkün değil. Greg Oden kalasıyla çarpışan NBA efsanesi Dikembe Mutombo dizinden sakatlandığında kariyerinin bittiğini o saniye anlamıştı. Onun gibi yürekli oyuncuları parkelerde görmeyi özlüyor insan.

Brezilya Öldü


Neymar ve Silva'nın yokluğunda Almanların avantajlı olduğunu konuşuyorduk fakat bu kadarını kimsenin tahmin etmesi mümkün değildi. Maçın ilk yarısı 5-0 bitti ve 5 gol o kadar kısa bir zaman aralığında geldi ki bir an hiç son bulmayacak zannettim. Brezilya'nın seyirci avantajı oyunlarına duygusal anlamda bir ivme kazandırıyordu ama bu durumun en kötü tarafını bugün yaşadılar. Taraftar motivasyonuyla bilenmiş bir takımın bu kadar rencide edilmesi, çöküşü çok acı boyutlara getiriyor. Bunu da ilk yarı ardı ardına gelen gollerde gördük.

İkinci yarı beklenildiği üzere rölantide geçti. Almanya rakibe saygı unsurundan dolayı elinden geldiğince gol atmamaya çalıştı desek yerinde olur. 5 golü kenardan izlemenin getirdiği heyecanla olacak ki, Schürrle oyuna girdiği andan itibaren istekli görüntüsüyle son 20 dakikaya 2 tane gol sıkıştırdı. 90'da Mesut yüzde yüzlük gol pozisyonunu kaçırmasa belki de 8 olacaktı. Oscar'ın golü de komaya girmiş takım ve taraftar için hiç bir şey ifade etmedi.

Brezilya penceresinden bakacak olursak hücum anlamında konuşulacak bir şey bulmak zor. Neymar'ın olmadığı bu maç Hulk bütün turnuvada olduğu gibi çabaladı ancak yine sonuca ulaşmadı. Bu tip eforlar her daim takdir edilir ancak bir noktadan sonra taraftar başarı görmek ister. Hulk da bu anlamda yetersiz kaldı. Fred ise tam bir hayal kırıklığı. Yıllardır bütün dünyaya forvet yetiştiren bu ülkenin Fred'e kalmasına inanamıyorum. Kendi ülkesinde her maç 2şer 2şer sallıyor ama bu onun elden düşme bir oyuncu olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Almanya'yı tarif etmeye ise kelimeler yetmez. Her yerine bireysel yetenekler sindirilmiş bir takım oyunu. Ekstra paslar sayesinde golleri çok rahat buldular. Oyun kurguları çok iyi, oyuncuların saha görüşleri mükemmel. Thiago Silva'nın eksikliğinde Brezilya'nın durmaksızın üzerine gitmek olabilecek en mantıklı senaryoydu ve onların bunu kusursuz uyguladıklarını söylemek mümkün. Klose'nin Ronaldo'nun rekorunu kırmasını istemiyordum. Turnuva başında da bunun olmamasını diliyordum içten içe ama bu maç attığı golle Klose 16 golle Dünya Kupaları tarihinin en golcü oyuncusu oldu. Yaşadığı talihsizlikler nedeniyle sahip olduğu birçok rekoru ulaşılamaz konuma getiremeyen Ronaldo, bu titri de kaybetti. Klose'nin rekoru Brezilyalı bir oyuncudan devralması da ironi oldu. Müller de bu maç sonrası artık Altın Ayakkabı'nın en büyük favorisi konumuna geldi. 2010'da da bu ödülü Müller almıştı. Bu turnuvada da kazanması halinde tıpkı Klose gibi o da Dünya Kupası tarihine geçecek. Mesut'a takımı baltaladığı ve bu maç oynamaması yönünde eleştiriler vardı, o da herkese gereken cevabı sahada vermiş oldu. 

Geçtiğimiz turnuvalarda Barcelona ekolünün İspanya milli takımına yansımasının olumlu etkilerini görmüştük. Almanya milli takımında ise son yıllarda Avrupa'da hakimiyet kuran Bayern Münih esintileri görmekteyiz. Geçtiğimiz sezonu düşündüğümüzde 7 tane kim atmıştır desek herkesin aklına ilk Bayern gelir. Alman milli takımı da aynı yıkıcı etkiyle sahadaydı bugün. 

Turnuvaya ev sahipliği yapması nedeniyle Brezilya'nın çeyrek final maçı hariç hakemler tarafından desteklendiği dedikoduları vardı. Böyle bir girişime dahi imkan vermeyecek temizlikte bir galibiyet oldu Almanya için. 2002'de finalin intikamı desek çok eski bir defteri mi açmış oluruz? Eğer öyleyse, çok ağır bir intikam oldu, 8 Temmuz 2014 sonsuza kadar Brezilya tarihi için kara bir gün olarak anılacak. 

8 Temmuz 2014 Salı

Boris Diaw 3 Yıl Daha Spurs'de


2014 NBA şampiyonu San Antonio Spurs, takımın kilit oyuncularından Boris Diaw'ı 3 yıl için 22 milyon dolar karşılığında takımda tuttu. Bir Spurs taraftarı olarak Diaw'ın takımdan ayrılmasına üzülürdüm. Gregg Poppovich bu tip rol oyuncularını kolay kolay uzun yıllar takımda tutmaz, hep daha iyisi olsun arayışındadır ama Diaw bu yıl özellikle playoffta gösterdiği performansla rol oyuncusunun üzerine çıktı. NBA tarihine geçecek bir pas organizasyonuyla şampiyonluğa ulaşan Spurs'de Diaw da bu trafiğin en kritik halkalarındandı. Kamyon gibi cüssesiyle savunmada da sağlam duran Diaw, hücum anlamında ise pota altı oyunundan zaman zaman üçlüğe uzanan bir yelpazeye sahip bir oyuncu. Tam NBA'de onun için her şey bitti derken eski arkadaşı Tony Parker vasıtasıyla kendini bulduğu bu klüpte adeta ailenin bir parçası oldu. Onu Spurs'de 3 yıl daha izlemek keyifli olacak.

Fedakarlık Demişken


Dün yazdığım yazıya Dirk Nowitzki'nin kontratında yaptığı fedakarlıktan bahsederek başlamıştım. Tıpkı Dirk gibi 36 yaşında olan Kobe Bryant da 2013'te, önümüzdeki 2 yıl için geçerli olacak 48.5 milyon dolarlık bir kontrata imza atmıştı. Kontrat birçok otorite tarafından Lakers'ın Kobe'ye vefa borcunu ödeme şekli olarak görünse de bu hamle Los Angeles Lakers'ın pazarda elini kolunu bağladı bir anlamda. Aslında o da tıpkı Dirk gibi biraz fedakarlık yapsa, takımının piyasada daha aktif olmasını sağlayabilirdi. 

Kaan Kural - Hastasıyım Bu Oyunun


Geçtiğimiz ay bir günde okuyup bitirdiğim Kaan Kural imzalı bu kitabı herkese tavsiye ediyorum. Kısa kısa NBA tarihinden enstantaneler sunuyor. Çok yeni bir kitap değil, ancak Kaan Kural'ı yıllardır ekranlarda izlerken hafızamıza kazınan özgün üslup bu sefer yazılı bir şekilde karşımıza çıkıyor. Cümleleri okudukça bir yerden sonra içinizden onun ses tonuyla okumaya devam ediyorsunuz. Basketbol ve NBA sevenler için güzel bir haftasonu kitabı olan 'Hastasıyım Bu Oyunun' okuyucuyu 2000'li yıllardaki basketbola geri götürüyor. Benim gibi NBA'i o dönem sevmişseniz, bir solukta bitiyor kitap.

7 Temmuz 2014 Pazartesi

Dallas Mavericks Analizi


Takımına transfer piyasasında hareket kabiliyeti sağlamak adına Dirk Nowitzki yıllık ücretinde indirime gitti ve 3 yıl için 30 milyon dolarlık sözleşmeye imza attı. (Bir önceki kontratının son yılında, yani geçtiğimiz sezon 22 milyon dolar kazanmıştı.) 36 yaşındaki oyuncu NBA'e adım attığından beri Dallas Mavericks'te oynuyor, yani tam 16 yıldır. Bir anlamda Dallas ve Dirk son kez nikah tazelediler diyebiliriz. Takımla artık özdeşleşmesinden öte Dirk takımının şampiyonluk adına mevcut kadroya önemli takviyeler yapmasının gerekliliğinin farkında olacak ki, bu fedakarlığı bayrak oyuncu olarak kendi yaptı.

Özellikle serbest oyuncu piyasasının en gözde isimlerinden Carmelo Anthony hatta kimi kaynaklarca LeBron James bile Dallas Mavericks ile şu sıralar irtibat halinde. Dirk'in bu fedakarlığı sonrası, kariyerinin en verimli dönemindeki Melo'yu ikna çalışmalarında ona yüklü bir kontrat önerebilirler.

Bu yıl playofflarda San Antonio Spurs'ü zorlayabilen tek takım olan Dallas'ın şampiyonluk aşkı geldi diye düşünüyorum. Takım tarihinin tek şampiyonluğu olan 2011'de kilit rol oynayan Tyson Chandler'ı geçtiğimiz günlerde takıma tekrar kazandılar. Ayrıca  Knicks'ten Chandler'ın yanında Raymond Felton'ı da aldılar. Bu oyuncular karşılığında Jose Calderon, Wayne Ellington, Samuel Dalembert ve 2 tane draft hakkını New York'a yolladılar.

Takasın artılarını ve eksilerini düşündüğümüzde Felton, Calderon'un boşluğunu kapatacaktır. Chandler ise takımın tanıdığı bir isim, 2011'deki şampiyonlukta tek yürek olduğu Nowitzki-Cuban gibi figürlerle tekrar bir arada olmak, onun basketbol oynama motivasyonunu yükseltecektir. Chandler, şampiyonluktan hemen sonra Knicks'e takas olmuş ve o sezon NBA'de Yılın Savunmacısı ödülünü kazanmıştı. Sonra Knicks'te hesaplar tutmadı ve takım playoff dışında kaldı derken kimya tamamen bozuldu. Bir karmaşadan kendini dışarı atmışcasına, bu yıl kesinlikle daha iyi bir Chandler izleyeceğimize eminim.

Tyson Chandler hamlesinin bir başka avantajı ise oyuncunun kontratının son senesini oynayacak olması. Yani bu takasla önümüzdeki off-season'da cap'te 14.5 milyon dolarlık bir boşluk yaratmış olacak Mavericks.

Bunlar haricinde, geçtiğimiz sezon benchten gelip mükemmel katkı veren Vince Carter'la yeniden sözleşme yapmaları gerektiğini düşünüyorum. Bitti denilen Carter'ın yeni rolünü kabullenip bu kadar başarılı olması onun değerini oldukça arttırmış durumda. Şu an serbest oyuncu konumunda bulunan Carter, duygusal bir karar verip eski takımı Raptors'a dönebilir.

Tıpkı Carter gibi serbest kalan bir diğer oyuncuları Devin Harris'le 3 yıl için 9 milyon dolarlık bir kontrat yaptılar. Harris'i hiç sevmem, oyununu da beğenmem, o yüzden geçiyorum. 

Uzun yıllardır takımın vazgeçilmezlerinden olan Shawn Marion da serbest kalmış durumda. Carmelo'yu takıma kazandırmaya çalışan Dallas, Marion'la sözleşme yeniler mi bilemiyorum. Chandler ve Nowitzki 4 ve 5 numarada oynayacak, Carmelo da takıma katılırsa kısa forvet olarak görev alacak. Buradan yola çıkarak Marion'ın takıma geri dönüşünün biraz Melo'ya bağlı olduğunu söylemek mümkün. Bir diğer ihtimal ise Marion'ın bir parça fedakarlıkla tekrar takıma kazandırılıp, benchten gelmeye ikna edilmesi. 2009'dan beri forma giydiği Dallas için bu hareketi yapacaktır diye düşünüyorum. Carmelo Anthony gelmezse Marion'la kesin kontrat yenilenir ve ona yeniden ilk 5 yolları gözükür.

Yukarıda Calderon'un açığını Felton kapatır dedik ama Dallas'ın Isaiah Thomas ile görüştüğü söyleniyor. Thomas gelirse Felton benchin adamı olur. 1.75'lik boyuna rağmen efsane oynayan Thomas'ı seyretmeyi çok seviyorum. Henüz NBA'deki üçüncü yılında 20.3 sayı 6.3 asist ortalamalarıyla oynadı ki bu neredeyse Kyrie Irving ayarında rakamlar. 

Bakalım Dallas her sene olduğu gibi bu sene de kaliteyi belli bir seviyenin üzerinde tutmayı başarabilecek mi?

Spurs 3 Dalda ESPY Adayı


ESPN sporda yılın en iyilerine ESPY adında ödüller veriyor. Ödüllerin oylaması şu sıralar açık. San Antonio Spurs En İyi Takım, Kawhi Leonard En İyi Şampiyonluk Performansı ve Gregg Poppovich de En İyi Koç ödülüne aday. Oy vermek isteyenler için linkler:

En İyi Takım:
http://espn.go.com/espys/2014/vote/?id=11043064&lang=en
En İyi Şampiyonluk Performansı:
http://espn.go.com/espys/2014/vote/?id=11043452&lang=en
En İyi Koç:
http://espn.go.com/espys/2014/vote/?id=11044061&lang=en

Anket / James Rodriguez Kaç Para Eder ?


Dünya Kupası'nın şu ana kadar tartışmasız en çok parlayan oyuncusu olan James Rodriguez'in adı daha şimdiden birçok büyük takımla anılmaya başladı. Bonservisinin ne kadar olacağını tahmin etmeye dayanan bir anket açıyorum. Ben oyumu 55-60 milyon euro seçeneğinden yana kullandım. Anket 1 hafta açık kalacak.

6 Temmuz 2014 Pazar

Biri Fake Mi Dedi ?


Michael Jordan'ın Wizards günlerinden akıllarda kalan bu inanılmaz fake, blogda mutlaka yer almalıydı.

Nerlens Noel Geliyor


Geçtiğimiz sezon 1. sıradan draft edilmesini beklediğim Nerlens Noel, 6. sıraya kadar düşüp 76ers tarafından seçilmişti ve dizinden ameliyat olduğu için 2013-2014 sezonunun tamamını kaçırmıştı. Noel, bir şanssızlık daha olmazsa bu yıl NBA'de ilk maçına çıkacak. Spencer Hawes'u geçtiğimiz günlerde Clippers'a yollayan 76ers, pivot pozisyonunu Noel'e emanet edecek. Ben Noel'den bu sezon çok iyi bir performans bekliyorum. Geçerli bir kriter elbette ki değil ama dün başlayan Orlando Yaz Ligi'nde ilk maçına çıktı ve 19 sayıyla oynadı. Bu en azından sağlıklı olduğuna bir işaret. Noel, geçtiğimiz sezon hiç forma giymediğinden dolayı bu yıl çaylak statüsünde oynayacak; Wiggins, Parker gibi gelecekte All-Star potansiyeli kesin görülen oyuncular arasından fırlayıp ROY ödülünü kapabilir. 2013 Draft gecesinde 6. sıraya kadar düştüğünde çok üzülmüştü, bunun üzerine basketboldan 1 yıl ayrı kalması eklenince Noel'in hırsı tavan yapmıştır. İzlemek için en çok heyecanlandığım oyuncuların başında geliyor, onu seçmeyen herkesi pişman edecek mi merak ediyorum.

Ben Chris Bosh'un Yerinde Olsam


Chris Bosh için artık bir şeylerin değişme zamanı geldi. Big 3 trendinin ortaya çıkmasıyla Miami'ye imza atıp arka arkaya dört NBA Finali gören Bosh, bu süre zarfında iki de şampiyonluk kazandı. Toronto Raptors'da oynarken NBA'in en elit 2-3 uzunundan biri olan Bosh, Heat'e katıldıktan sonra her geçen yıl iyiden iyiye yancının yancısı durumuna düştü. Bir şehrin kahramanıyken şimdi burada takımın en önemli 3. oyuncusu olmak artık Bosh'u rahatsız etmeli diye düşünüyorum. Big 3 trendinin çıkış noktası tek başına sonuca ulaşamayan oyuncuların şampiyonluk tutkusudur. Bosh da 2 yüzük taktığına göre artık başka bir serüvene atılıp, yeniden kendi krallığını kurma zamanı geldi diye düşünüyorum. Pota altı oyununa üçlük gibi bir uzunda ender bulunan bir silahı ekleyen Bosh bana kalırsa Heat'de doyuma ulaşmıştır artık. Başka bir takımda başka yıldız oyuncuların yanında oynayabilir ama artık kendisinin takımı taşıyabileceği bir yere gitmesi lazım. Bireysel konumunu geri plana attı ve three-peat de gerçekleşmediğine göre artık yol almanın vakti geldi. Ben onun yerinde olsam böylesi bir yeteneğe sahipken tekrar bir şehrin kahramanı olmayı denerim iş işten geçmeden, çünkü bu sene gördük ki istediğin kadar süperyıldızları takıma topla, elbet bir San Antonio Spurs çıkacaktır ezip geçecek.