11 Haziran 2015 Perşembe

Warriors 1 - 2 Cavaliers

Cavs şampiyonluğa fazlasıyla inanıyor, Warriors ise tedirgin. İlk 3 maç sonunda yapabileceğimiz en genel yorum bu şekilde. Kyrie'nin sakatlığından sonra kitleler tarafından artık şansı olmayan takım damgası yiyen Cleveland 3. maçı baştan sona önde götürüp kazanmasını bildi.

Başta da söylediğim gibi Cavs inanıyor. Buna artı olarak paniklemiyorlar, bu çok önemli. Takımın bu olgunluğunun yegane sebebi ise LeBron James. Sahip olduğu tecrübenin getirdiği öz güveni takım arkadaşlarına aşılamayı başarmış. Saha içinde iyiden iyiye tarih yazmaya başladı, saha dışında ise mental anlamında takımına sınıf atlatıyor. Bu final serisi ile beraber LeBron'un oyunu başka bir boyuta geçti. Çok fazla sorumluluk alıyor ve ilk 3 maç itibariyle 40-12-8 gibi çılgınca ortalamalar yakalamış durumda. Neredeyse bütün maç oyunda kalıyor, maç içerisinde dönemsel olarak hücumu da dalgalanıyor ancak belli bir standardın altına inmiyor. Ritmi 48 dakika boyunca tutturabilirse daha önce görülmemiş psikopatça rakamlarla karşılaşacağız.

Cleveland'ın 3. maç galibiyetinin diğer kahramanı da kuşkusuz Matthew Dellavedova. Dün yazdığım yazıda da onun hakkında olumlu ifadeler kullanmıştım. Bu ifadeler onun benim için kara listede olduğu gerçeğini değiştirmiyor ancak hakkını vermeden geçemeyeceğim. Stephen Curry'e inanılmaz eforlu bir savunma yapıyor. Curry'e pick geldiğinde switch öncesi en ufak darbeden kaçmıyor. Ortaya düşen toplara uçarak atlıyor. Maç bitip adrenalin seviyesi düştüğünde her yerinin ağrıdan titrediğine eminim çünkü fiziksel olarak sahip olduğundan fazlasını ortaya koyuyor. 3. maçta da özellikle maçın ilk 2,5 çeyreğinde Curry'i iyiden iyiye yavaşlatmayı başardı. Sonrasında Curry vites yükseltti, MVP apoletini hatırlattı belki ama çok geç kalmıştı.

Cavs'den devam ediyorum. Daha önceki yazılarda pek değinmediğimi fark ettiğim bir isime parmak basmak istiyorum: Tristan Thompson. Bu adamın sezgileri adeta bir Marvel karakteri düzeyinde. Hücum ribauntlarında pozisyon almasına, zıplama anına falan özellikle dikkat ettim. Tristan Thompson sanki bu iş için yaratılmış gibi. Cavs'e sıkça tekrardan hücum etme şansı tanımakla kalmayıp, Warriors pota altını bir saniye rahat bırakmıyor. Savunma ribauntlarına çıkarken göstermek zorunda kaldıkları ekstra konsantrasyon Warriors'ı hücuma kalkarken yıpratıyor.

Warriors cephesinde psikolojik kırılganlık gözlüyoruz. Maç esnasında kameralar Stephen Curry'i gösterdiğinde defalarca kafasını sağa sola salladığına şahit oldum. Suratından ve gözlerinden umutsuzluğa kapıldığı okunuyor. LeBron yenik duruma düştüğü zaman onda bunu göremiyorsunuz. Tecrübe farkı bu noktada ortaya çıkıyor. Her ne kadar Steve Kerr gibi NBA Finalleri ortamını çok iyi bilen bir koça da sahip olsanız, kadroda bunu yaşayan tek bir kişi olmayınca tökezlemek kaçınılmaz. Draymond Green ve Harrison Barnes'da özellikle hücum anlamında bunu hissedebiliyoruz.

Warriors'da serinin ilk 2 maçında ortada gözükmeyen David Lee'nin süre almaya başladığını gördük. Speights'ten daha az katkı vermesini zaten beklemiyorduk ama uzun süre bench ısıtmanın getirdiği hamlık ile kısa sürede çok fazla faul yaptığını da söyleyelim.

Serinin 4. maçı yine Quicken Loans Arena'da oynanacak. Normal sezonun birincisi sezon içerisindeki oyununu yine hatırlayamaz ise Cleveland şehri ilk basketbol şampiyonluk flamasını yavaştan diktirmeye başlar.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder